İran gezimizin güzergahında en güneyinde bulunan ve 3. şehrimiz olan Şiraz, İran’ın en turistik şehri. Yüzyıllar boyunca birçok hanlığa, krallığa, imparatorluğa, şahlığa ev sahipliği yapmış. Bunun yanında İpek yolunun önemli bir durağı. Nüfusu 1,5 milyonu bulan Şiraz güller şehri, şairler şehri olarak anılır. İran’ın kültür başkentidir. Şiraz konum olarak Orta İran’da bulunur ve çevresi çöller ile çevrilidir. Sabah güneşin doğuşunda çölden geçtik. Karşımıza çıkan çöl manzarası muhteşemdi.



Öğlen 12 gibi Şiraz terminaline vardığımızda, merkeze nasıl gideceğimizi sorduğumuz bir çocuk, bizi taksiye götürdü, taksiciye nereye gideceğimizi tarif etti ve taksi parasını ödedi. Biz ne olduğunu anlamadan taksiye bindik ve şehrin yolunu tuttuk.

Taksiyle bir kaç otel gezdik ve sonunda Saadi otele karar kıldık. Otel hem merkezde hem de ucuz fakat temizlik ve ilgi konusunda çok iyi değil. Fiyatı 65bin tümen (1 Tl = 10123Tümen)

Otele çantaları bırakıp, Şiraz sokaklarında gezmeye başladık. Şiraz, İran’ın kuzeyindeki Tebriz ve Tahran’dan çok farklı. Hava çok sıcak. Kuru çöl sıcağı kafamıza iğne gibi batıyor. Şehrin hâkim rengi sarı. Ayrıca günlerden cuma olduğu için her yer kapalı. Bizim cumartesi- pazar tatili, İran’da perşembe – cuma. Cuma günleri ortalıkta neredeyse tek bir kişi görünmüyor.


Sokaklarda çok kişi olmasa da gezi boyunca karşılaştığımız en değerli insanlardan biri ile tanıştık. Tam Kerim Han kalesinin yanına kurulmuş stantların önünden geçerken bir stant sahibi bizimle konuşmaya başladı. İsmi Ali. Türkçesi oldukça güzel. Başladık sohbete etmeye. Ali Abi Şiraz’ın dağlarında yaşayan Kaşkai Türklerinden. Standını Kaşkai Türklerini tanıtmak için açmış. Normalde Dağlarda yaşıyormuş. Farsça eserleri Türkçeye çeviriyor. Göç mevsimlerinde develerle göçüyor. İki gün sonra düğünleri varmış. Gelmemiz için çok ısrar etti. Gelemeyeceğimizi söyleyince o gün akşam için evinde misafir etmek istedi. Vaktimizin az olduğunu söyledik. Gerçekten gitmeyi çok istiyorduk. Fakat Yılbaşında ( İran’da yılbaşı Nevruz’da yani martta kutlanıyor.) gelmeye söz verdik. Hem yılbaşı şenliklerini göreceğiz, hem bir kaç gün deve üstünde göçe eşlik edeceğiz. Bu arada o günün tarihi 26 Shahrivar 1395.


Ali Abi ile sohbetimizden sonra yürümeye devam ettik. İlk olarak Şiraz’ın tam ortasındaki Karim Khan Citadel’e (Kerim Han kalesi) gittik. Kerim Han Kalesi 1700lü yıllarda Zend Hanedanlığından Kerim Han tarafından 4 bin m2’lik bir alana yapılmış. Surların boyu 12 m, 4 burcun uzunluğu 14 metre. Ayrıca burçlarından biri eğik yapılmış.



Oradan şehrin çıkışı olan Kuran kapısına doğru giderken önce Ali İbn Hamzeh camisi ve türbesine daha sonra Jahan Nama Bahçesine uğradık. Bahçenin girişi 15 bin tümen.



Kuran Kapısı, Şiraz’ı Tahran’a bağlayan ana yolun üstüne yapılmış. Aynı zamanda Kuran Kapısının yanında kocaman Kuran Meydanı var. İran’da dikkatimi çeken bir nokta da meydanlarda heykellerin çok az olması. İran’da kaldığım süre boyunca gördüğüm heykel sayısı 5’i geçmemiştir.



Şiraz, tarihinde birçok hanedanlığa ev sahipliği yapmasının yanında önemli kişiler de yetiştirmiş. Bunlardan biri Farsçanın en büyük şairi olarak kabul edilen 14. yüzyılda yaşayan Şirazlı Hafız ve 13. yüzyılda yaşayan dünya çapında önemli eserlerden sayılan Gülistan ve Bostan’ın yazarı Sadi. İkisi de Şiraz’da doğmuş ve İkisinin de mezarı Şiraz’da.


Kuran Kapısından tekrar aşağıya doğru yürüyerek şehir merkezine vardık. Öncelikle Vekil Bazaar’a uğradık. Burada şans eseri otobüste tanıştığımız Cihat’ı gördük. Beraber dolaşmaya başladık. Hep birlikte Nasir al Mulk Mosque’ye gittik. Cami, Kajar hanedanlığı zamanında yapılmış, renkli camları olan çok büyüleyici bir cami. Sabah, güneş ışıkları renkli camlara vurması ile bütün cami rengârenk oluyormuş. Ayrıca duvarlarında, o dönemde aralarındaki dostluğa binaen Fransız kiliselerinin resimleri var.




Nasir al Mulk camisinden Şiraz’ın bir diğer önemli camisine doğru giderken bu sefer Orgül ve Hakan ile karşılaştık. Bir süre ayak üstü sohbetin ardından akşam buluşmak için sözleştik ve ayrıldık. Biz Holy Shrine of Shah-e Cheragh kompleksine gittik. Kompleksin içinde iki türbe, müze, kütüphane ve cami var. Shah-e Cheragh’a geldiğimizde güneş batmaya başlamıştı. Sıcaklık normal seviyelere indiği için bütün Şirazlılar evlerinden çıkmış ve ortadaki avluya toplanmışlardı. Burasını Kabe’ye benzettim. Kocaman bir meydan ve meydanda insan kalabalığı var. Shah-e Cheragh İran’da gördüğüm en güzel camiydi.




Akşam sözleştiğimiz saatte beş kişi buluştuk ve yemek yedik. İran’da çok fazla restoran kültürü yok. Zaten bizim yemek yediğimiz restoranda da bizden başkası yoktu. Yemek yemek isteyen halısını, yemeğini, çekirdeğini, çayını alıyor ve parklara, kaldırımlara, boş nereyi bulursa yerleşip piknik yapıyor. Biz de yemekten sonra sokaklarda dolaşmaya başladık. Değişik tatlılarından yedik, içeceklerinden içtik. Su almak için girdiğimiz markette, görevli bir genç gizliden votkasını yudumluyordu. Bize gösterdi. Ben de ilk votkamı o markette içtim. Hayatımda hiç o kadar heyecanlı ve çekingen bir şekilde votka içmemiştim. Tabi ki biraz tedirgin oldum ve tabi ki o heyecanla tadı çok güzel geldi.




Ortalıkta bir süre dolaştıktan sonra biz de tüm Şirazlılar gibi çimlerin üzerine yerleştik. Çayımız yoktu, yanımızdaki aile çay verdi, üstüne bir de yemeğe buyur ettiler, karpuz verdiler. İran’da aç ve açıkta kalmanın imkânsız olduğunu o gece anladım.

Şiraz’da görülmesi gereken yerler listesine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
https://uzaklardabiryer.com/2017/09/19/sirazda-gorulmesi-gereken-10-yerler/