35 milyonluk nüfusu ile dünyanın en kalabalık şehri olan Tokyo’da kalabalık semtler çok fazla. Shibuya’da bu semtlerden biri. Burası da Tokyo’nun ışıl ışıl gece hayatının olduğu yerlerden biri. Ortalıkta, sanki bütün Tokyo buraya toplanmış gibi bir insan kalabalığı var. Shibuya’nın ünlü yaya geçidi dünyanın en çok kullanılan yaya geçitlerinden biri.

Shibuya’nın içinde de Tokyo’da yaygın olan alışveriş caddelerinden biri var. Takeshita Caddesi diğer alışveriş caddeleri gibi canlı ve kalabalık. Caddenin diğerlerinden ayıran özelliği, caddedeki mağazaların alışık olduğumuz giyim tarzı dışında ilginç kıyafetler satıyor olması. Doğal olarak caddede dolaşan kişilerin de giyim kuşamları oldukça ilginç. İnsanların kıyafetleri o kadar değişik ki, günlük hayatta giydiği kıyafet mi yoksa kostüm mü anlaşılmıyor. Saçlar, makyajlar hepsi ayrı bir dünya.

Tokyo’nun tam merkezinde bulunan Tokyo Semti İmparator’a ev sahipliği yapıyor. Günümüzde halen daha görevde bulunan Japon imparatoru Akihito’nun kaldığı saray, Tokugava Şoygunluğuna 256 yıl yönetim merkezliği yapmış. İçeri giriş yasak. Kapıları sadece yılın iki günü ziyaretçilerine açılıyor. Saray batılı sarayların aksine son derece mütevazı bir şekilde yapılmış. Hatta çevresindeki gökdelenler ve oteller saraydan daha lüks görünüyor. Ziyarete açık olan iki gün dışında gelenler, saray bahçesini çevreleyen duvarların ardından, 17. Yüzyılda Japon mimarisi ile yapılan iki köprüyü, cephanelikleri ve gözetleme kulelerini görebiliyor.


Japonya yüz ölçümü olarak küçük olsa da balıkçılıkta dünyanın en iyi ülkelerinin başında geliyor. Dünyanın en büyük balık pazarı olan Tsukiji Balık Pazarı Tokyo’da bulunuyor. Balık pazarı, iki büyük kısımdan oluşuyor. Birinci kısmı sayıları bini bulan teknelerin getirdikleri onlarca çeşit balığın iç ve dış piyasaya satılması için oluşturulan balık borsasının olduğu dev bir alan. İkinci kısım ise ağırladığı turistlere taze ve lezzetli deniz ürünleri yeme fırsatı sağlayan restoranların olduğu kısım. Restoranlarda her çeşit deniz ürünü olsa da ağırlıklı suşi yapılmakta. Hatta Japonya’nın en güzel suşilerinin bu restoranlarda yapıldığı söyleniyor.


Japon mutfağı denince en sık yapılan iki hata var. Birinci Japon mutfağı sanıldığı gibi yenemeyecek kadar mide bulandırıcı bir mutfak değil. Çin, Vietnam, Tayvan gibi yakın ülkelerinin mutfaklarındaki gibi bizi çok şaşırtan yemekler yok. İkincisi ise suşinin bir Çin yemeği olduğu düşünülür fakat hiçbir alakası yoktur. Suşi bir Japon yemeğidir. Genelde balık ağırlıklı olan Japon mutfağının çoğu yemeği Susi tarzında hazırlanır. Bunun yanında bizim mücvere benzer Tofu, makarnaya benzeyen Soba, her çeşidinin yapıldığı pirinç pilavı, ekmek kırıntılarına batırıp kızarttıkları Tempura en popüler Japon yemeklerindendir.


Bir de yemeğe ek içecek olarak Japonların ünlü Sake’sini de notlarımıza eklemek gerekir. Sake, pirinç ve tahıl tozundan yapılan yaklaşık %20 derece alkollü hafif ekşimsi bir içecek. Sake bizim kahve fincanlarına benzer küçük fincanlarda servis yapılıyor. Tokya’da bol bol içtiğim sake yanında hayatımın en garip birasını içtim. Bir cafede garsondan bira istediğimde garson içinde malt içeceği olan bir şişe ve içinde alkol olan bir bardak getirdi. Ben şaşkınlıkla bakarken garson şişedeki malt içeceğini alıp bardağa boşaltıp karıştırdı ve gözümün önünde bira yaptı.

Doğan Güneşin Ülkesi’nin başkenti Tokyo ne gezmekle biter ne de yazmakla. Uzun süre yaşamadan tam olarak anlaşılmaz Tokyo. Yazdığım birçok yer dışında daha gezilecek küçük büyük birçok yer var. Tokyo, kalabalığın kusursuz ahengiyle, neon lambaların görsel şöleniyle, tapınakların yaşayan ruhuyla, insanı hayrete düşüren yanlarıyla bambaşka bir dünya.