Kamakura, Tokyo’nun yaklaşık 50km güneyinde Kanagawa bölgesinde 200bin nüfusu ile hem küçük hem de Japon tarihine adını yazdıran önemli bir şehir. Japon tarihinde Shogunların merkezi olarak ülkeye başkentlik yapmış, bir döneme ismini vererek tarihe yön veren bir yerleşim yeri olmuş, batılı güçlerin japonya’yı istila etmek için geldiğinde ilk çıkartma yaptıkları yer oluşundan binlerce kişinin öldüğü savaşın meydanı olmuş.


Tarih sayfalarında adı oldukça sık geçen Kamakura, şimdi dünyanın en kalabalık şehrinin yanında, o muhteşem fakat bir o kadar mütevazı haliyle gelen turistleri sessiz sedasız ağırlıyor ve Japon kültürünün bozulmamış halini gözler önüne seriyor.

Kamakura’ya Tokyo’nun Tokyo semtinde bulunan merkez tren istasyonundan kalkan JR Line Banliyö trenini kullanarak yaklaşık bir saatte gidiliyor. Trenden iner inmez insanı ilk etkileyen şey Tokyo gibi bir büyük ve kısmen Japon kültürünü kaybeden bir şehirden sonra Japon kültürünün ve mimarisinin hiç bozulmamış halini görmek. İstasyonun önündeki uzun ince sokakta yürürken, çevrenizi Japon mimarisine özgü küçük, biçimsiz ama bir o kadar sevimli evler kaplıyor. Çevrede genç yaşlı, ağırlıkla kendilerine özgü giyimli Japonların size güler yüzle selamları eşliğinde yolda ilerlemeye başlıyorsunuz.

Kamakura’da küçüklü büyüklü o kadar çok Şinto mabedi ve Budist tapınağı var ki; hepsini gezmek bir haftayı alır. O yüzden belli başlı birkaç tane seçip yoğun bir yürüyüş temposu ile birkaç günde gezmek en ideali.


Kamakura’da en önemli tapınak, Ünlü oturan Buda’sının bulunduğu Kotoku-in tapınağı. Zaten çoğu kişide bu oturan buda heykelini görmek için Kamakura’ya geliyor. Tapınağa kalabalık arasından girip 20 metre ilerledikten sonra 120 ton ağırlığında ve 13,5 metre uzunluğunda dev Buda sizi bağdaş kurumuş bir şekilde sizi beklediğini göreceksiniz. Dünyanın en büyük Budalarından biri olan bu Buda 1252 yılında yapılmış. Daha sonra her Japon yapıtının kaderi gibi bu da komple yıkılmış ve daha sonra tekrar yapılmış ve küçük tadilatlar ile günümüze kadar gelmiş.



Kotoku-in Tapınağından sonra hemen yakınlarında, tipik Japon bahçe sanatının güzel bir örneği ve okyanus manzarası ile oldukça etkileyici bir Mabet olan Hase-Dare Shrine’a küçük sokaklardan kıvrılarak şirin dükkânların önünden yürüyebilirsiniz. Hase- Dare oldukça büyük bir mabet. Büyük bir Japon bahçesinin içinde tırmanarak yukarıya merkez mabede tırmanılıyor. Orada okyanusu ve Kamakurayı seyredebileceğiniz büyük bir teras, mağara içinde ve dışında birkaç tane mabet ve bambu koruluğu bulunuyor.




Kamakura’nın en büyük iki paralel caddesi Komachi Dori ve Wakamiya-Ohji Dori uzun, büyük ve canlı bir cadde. Tapınakların çok olmasından dolayı bir sessiz sakin, huzurlubir yer olan Kamakura’ya hareket getiren bu iki caddenin bir ucu şehrin merkezine diğer ucu Tsurugaoka Hachimango Shrine’a uzanıyor. 1000’li yılda yapılan ve Kamakura’nın en büyük mabetlerinden biri olan bu mabede, dış kapısından içeri girdikten sonra 1,8 kilometrelik uzun bir yolu yürüdükten sonra ulaşabiliyorsunuz.




Kamakura’ya gelip de, tapınakları, Mabetleri, tipik Japon mimarisi ile yapılmış evlerin arasında küçük ama canlı Kamakura sokaklarının yanında Kamakura’ya oldukça değişik bir hava katan Pasifik Okyanusu kıyısına uğramadan olmaz. Zamanında çok büyük savaşların yaşandığı hatta bütün kıyının kan gölüne dönüştüğü iddia edilen bu kıyı sanki Kamakura’dan ayrı, başka bir yer havası veriyor. Kıyı boyunca uzanan Sörf ve deniz malzemesi satan dükkânlar, uçsuz bucaksız kumsalın üzerinde eğlenen Japonlar, turistler, kumsalda kimsenin toplamadığı büyük deniz kabukları Kamakura’nın mistik havasını bir anda tropikal bir ada havasına dönüştürüyor. Fakat okyanusuna kıyısı olan her yer de olduğu gibi burada da Tsunami, tayfun ve hortum felaketlerinin olduğunu bol miktardaki uyarı tabelalarından anlıyoruz.

