Çeşme Marina’da bir günlük dinlenmenin ardından sabah 7 gibi marinadan kürek çekerek Karaburun Yarımadasının kuzeyine doğru ilerlemeye başladık. Çeşme’den sonra yağmur bulutları ve rüzgar yerini çarşaf gibi denize ve yakıcı güneşe bıraktı. Biz de o havada Sakız Adası’nı solumuza alıp Eşek Adası’na vardık. Eşek Adası’nın doğusundan Küçükbahçe kıyılarına yanaştık. Yol boyunca bol miktarda balık çiftlikleri vardı. Çiftliklerden geçerken fotoğraf çekmeme konusunda uyarılsak da bol bol fotoğraflarını çektik. Küçükbahçe’ye saat iki gibi ulaştığımızda rüzgar soldan 6-7 knot esmeye başlamıştı. Deniz kıyısında bir pansiyonun bahçesine çadırımızı kurup geceyi geçirdik.
Ertesi gün erkenden Karaburun Yarımadasının kuzey burnunu dönmek için sabah erkenden yola çıktık. O gün bol bol fotoğraf geçtik. Bir çok F16 ve küçük uçaklar tepemizde uçtu. Bir kaç tane savaş gemisi uzağımızdan geçti. Oldukça uzaktan geçen savaş gemilerinin 15-20 dakika sonra gelen dalgaları bizi epey bir sallamaya yetti. Bunların dışında bir kaç tane yunus sürüsü yakınlarımızdan geçti.
Karaburun adı üzerinde kapkara kayalardan oluşan bir yer. Yol boyunca gördüğümüz en ilginç yerlerden biri oldu. Karaburun’u dolaşıp Tepeboz’a yaklaştığımızda kayalıkların üstünde balıkçı kulübesi ve denizde ağlarını gördük. Fotoğraflarını çekmeye başladık. Fotoğraf çektiğimiz için uyarı beklerken sıcak bir sohbete başladık. Biz kanodan onlar kayalıkların üstünden konuşuyorduk. Onlar bizim turumuza, biz onların balık tutmalarına şaşırdık derken öğle yemeği daveti aldık. Fırsatı kaçırmadan hemen kanoları sahile bağladık ve tepeye tırmandık. Biz çıkana kadar balıkçı abiler menemeni hazırlamışlar. Hep beraber sofraya oturduk ve hayatımızın en ilginç öğle yemeğini yedik.
Bir saatlik öğle yemeğinden sonra balıkçı abilere veda edip yola devam ettik. Tepeboz’u geçip Karaburun’un hemen başında bir kamp alanına vardık ve çadırımızı kurduk.
İzmir Körfezi geçiş mesafesini biraz azaltmak için sabahtan kamp alanından çıkıp Mordoğan’a doğru ilerledik. Çarşaf gibi denizde, sıcağın altında kürek çekerek Eğlenhoca’yı geçip Mordoğan’a yaklaştık. Son burnu dönünce karşımıza tünel şeklinde çok güzel bir mağara çıktı. Sıcaktan erimek üzereyken mağaranın serinliğine sığındık. Bir saatlik bir moladan sonra Mordoğan’ın merkezindeki limana yanaşıp kanoları bağladık ve öğle yemeği yedik. Yemekten sonra limana yakın bir pansiyona yerleştik.
Ertesi gün diğer günlere göre biraz daha erken kalkıp İzmir Körfezi’nin karşısına geçmek için yola koyulduk. Rüzgarsız havada Uzun Ada’nın kuzey burnundan geçip Gediz Deltası’nın üstünden Foça’ya yaklaştık. Foça’nın merkezinden geçip biraz kuzeyinde bir kamp alanına yerleştiğimizde saat ikiye yaklaşıyordu. Tarihçi Herodot’un bir süre yaşadığı yer olan Foça, hem 12 İyon devletlerinden biri olan Phokaia antik kenti olarak tarihi hem de adaların ve koyların mükemmel birleşimiyle doğa harikası bir yer.