Tiflis’in gündüz güzelliğini keşfetmek için erkenden kalkıp hostelin bol reçelli Amerikan kahvaltısını yapıp yollara düştük. Hemen dibimizde bulunan Puşkin parkına vardık. Parkın hemen yanında bir tarafını Courtyard Mariott Hotelin, bir tarafını gösterişli şehir konsey binasının ve dördüncü tarafının Eski Tiflis’in çevirdiği ortasında dev St. George heykelinin bulunduğu büyük Özgürlük meydanı var. Zamanla Rusya gibi Stalin’den vazgeçen Gürcüler, meydanın ortasındaki dev Stalin heykelini indirip yerine kinayen yapar daha büyük St. George heykelini dikmişler. Adını da yaptıklarını pekiştirircesine Özgürlük Meydanı koymuşlar.

Milattan önce 4. Yüzyılda kurulan ilk Gürcistan Krallığı yüzyıllar içerisinde Osmanlıların, Bizansların, Perslerin ve son olarak Rusların himayesine girmiş en son bağımsızlığını ise 1991 yılında ilan etmiş. Ve bu meydan ile taçlandırmış.

Meydan, hızla büyüyen şehrin biraz yanına kaymış gibi görünse de halen şehrin en önemli yerlerinden biri konumunu sürdürüyor. Meydanın alt tarafından Eski Tiflis’in dar ve mistik sokakları arasından Kura nehrine geldik. Gece bir nebze sakin olan sokaklar günün ağarması işe kalabalıklaşmış. Bir sürü, şarap dükkânları, hediyelik eşya dükkânları, Gürcü restoranları, marketler, değişik dükkânlar Eski Tiflis’e gündüz hayat veren mekânlar.



Kura Nehrini, şehrin en eski ve en merkezi köprüsü olan Metekhi köprüsünden geçtik. Şehrin yeni yüzü ile eski yüzünün birleştiği Avrupa meydanına geldik. Köprünün tam dibinde St. Abo Kilisesi, Metekhi kilisesi ve Tiflis’i kuran Kral Vakhtang Gorgasali’nin anıtı var.

Avrupa meydanından, dört bir tarafı dağlar ve tepelerle çevrili olan Tiflis’in şehir merkezine en yakın olan tepesi olan Sololaki tepesine teleferik var. Teleferik tam merkezden kalkıyor ve şehre hâkim olan Sololaki tepesine kadar çıkartıyor. Dağın zirvesi 1,3 milyonluk, küçük ama bir o kadar eski tarih kokan Tiflis’i gözler önüne seriyor. Dağın tam tepesinde üç tane kilise var. Bunların dışında tepede bir de Gürcistan’ın annesi olarak kabul edilen Kartlis Deda Heykeli var. Heykel Tiflis’in kuruluşunun 1500. Yılını kutlamak üzere 1958 yılında yapılmış. Yüzü tam Tiflis’e dönük olan, 2o metrelik Kartlis Deda’nın bir elinde dostları için şarap kâsesi bulunurken, diğer elinde düşmanları için kılıç bulunuyor.



Solokaki tepesinin diğer tarafındaki botanik bahçesine seyir terasından bakıp kaldığımız yerden dolaşmak için teleferik ile aşağıya iniyoruz. Bu sefer Avrupa meydanından yukarıya Gürcistan’ın en büyük kilisesini görmeye gidiyoruz.

Eski yeni bütün turistik Tiflis’i arkamızda bırakıp daracık bakımsız Tiflis’e girmemiz çok vaktimizi almıyor arada sadece bir yüz metre var. Yukarıya kiliseye doğru tırmanırken bir anda bakımsız binalar yarısı yıkık evler sarıyor. Terk edilmiş bir mahalle olmamasına hatta sokakların kalabalık olmasına rağmen bu kadar bakımsızlık inanılır gibi değil. Ayrıca evler gecekondu değil. Özenle yapılmış, süslü püslü evler, yapan özene bezene yapmış ama ondan sonra yaşayanlar bir çivi çakmamış.

Bir anda kendimizi bulduğumuz o bakımsız sokakların içinden Şehrin her yerinden görülen, Gürcistan’ın en büyük kilisesi olan Sameba Kilisesine vardık. Tiflis’in dört bir tarafı dağlar ve tepeler ile çevrili olduğu için çevresindeki yükseltiye ne konsa bütün şehir görüyor. Sameba Kilisesi de birçok yapı gibi bütün Tiflis’ten görülmesi için yapılmış ihtişamlı bir yapı. 98 metre yüksekliği ve 5 bin metrekareden fazla bir alan üzerine kurulmasından dolayı 15 bin kişilik bir katedral kompleksi. 1995 yılında yapımı başlamış. Henüz iç boyamaları tamamlanmamış fakat büyüklüğü ve güzelliği ile şimdiden Ortodoks dünyasının en önemli yerlerinden biri olarak sayılmaya başlanmış. Gürcülerin de bu kilise bir gurur kaynağı.



Sameba Kilisesini arkamızda bırakır bırakmaz kendimizi tekrar bakımsız ve köhne ara sokaklarda buluyoruz. Tiflis’te bu tür ani ortam değişikliğine tam hazır olmadığımızdan dolayı bu bakımsız ara sokaklarının tam ortasındaki bir diğer görkemli ve güzel Başbakanlık sarayı karşımıza çıkınca şaşırıyoruz. Saray Tiflis’in her yerinden görülebilecek şekilde büyük ve gösterişli yapılmış. Gece ışıklandırılması da bilen bilmeyen herkesin ilgisini topluyor. Fakat bulunduğu çevrenin bakımsız ve yarı yıkılmış görüntüsü karşısında yüksek güvenlik önlemi olan duvarları ve ihtişamlı haliyle insan ister istemez o kadar masrafın bir kısmı ile çevrede yaşayan insanların yaşam standartlarını düzeltilmeye harcanması daha iyi olur diye düşündürüyor.


Ara sokaklardan aşağıya Kura nehrine varmamız çok uzun sürmedi. Gürcülerin meradı iftiharı şair ve yazar Nikoloz Baratashvili’nin heykelinin karşısındaki Baratashvili köprüsünden Nehrin karşına geçiyoruz. Bulanık rengi ile büyük Kura nehri yanından şehrin tarihi manzarası içinde yeni ve görkemli büyük binalardan oluşan manzarayı seyrederek ilerliyoruz. Eski taş mimarisi ile yeni çelik – cam mimarisinin iç içe girdiği manzara bize Gürcülerin düşünce yapılarını da gözler önüne seriyor. Geçmişlerinden, tarihlerinden vazgeçmeyen ve sıkı sıkı korumalarına rağmen Avrupa birliğine adaylığını koymuş ve girmeyi bir an meselesi olarak görmelerinden dolayı, 21. Yüzyıl batı mimarisinden de binalar yapabileceklerini ispatlamaya çalışıyorlar.



Gürcistan Avrupa birliği görüşmelerine başladığı için para yardımı alıyor ve batılılaşma konusunda hızlı adımlar atıyor. Bunun en başında batılıların standartlarına uyma çalışmaları var. Eğitim, adalet, sağlık sisteminde büyük bir entegrasyon süreci yaşanıyor. Bunu da her yerde asılan Avrupa birliği bayraklarından, yeni yapılan kamu binalarının batı tarzı mimarisinden hemen anlayabiliyorsunuz. Tiflis’in en büyük Açıkhava ikinci el pazarının bulunduğu köprüye giderken oldukça büyük gösterişli kamu binasının önünden ve cam ve çelikten yapılan modern tiyatro binasının önünden geçerek, bu tezadı canlı bir şekilde yaşıyoruz.


Dry köprüsünde vardığımızda gördüklerimiz karşısında gözlerimize inanamıyoruz. Oldukça büyük olan köprünün başından başlayan ve kocaman kaldırım boyunca yere serilen bezlerin üzerinde 2.el eşyalar tarlası insanı şaşırtıyor. 2.el eşyalar içinde neler neler var? Televizyon kumandasından, Sovyet zamanından kalan madalyalara, oyuncaklardan, cdlere, çatal, bıçaktan, usb kablosuna kadar aklınıza gelebilecek her şey var. Bu Pazar her gün kuruluyor ve söylenilene göre satıcısının çok olduğu kadar alıcısının da çok olduğu bir pazarmış. Yeni çıkan ne varsa alıp eskisini çöpe atma sistemi henüz Gürcistan’a bulaşmamış bir davranış şekli. Gürcistan’da Bu pazar dışında çoğu yerde 2. El eşya dükkânları görmek mümkün. Kullanmak istemedikleri ürünleri çöpe atma gibi bir müsriflikleri yok. Az ya da bir para karşılığında 2. el eşyaları böyle pazarlarda değerlendiriyorlar. Eşyanın antika olmasına gerek yok. Kullanılabilir olan her şeyin bu pazarda yeri var. Benim gibi eski eşyaları seven biri için bulunmaz bir cennet.

Burada işin üzücü bir başka noktası ise maalesef alıcı ve satıcıların çoğu yaşlı insanlardan oluşması. Her yıl telefon değiştirmeye alışmış Gürcü gençler dayanıksız kullan at eşyalara çoktan geçmişler. O yüzden bu tür yerlerde pek görünmüyorlar.

Pazarın hemen yanındaki park ise kocaman bir resim galerine dönmüş. Resimlerini satmak için gelen ressamların rafları parkın içinde bir çiçek bahçesi gibi görünüyor.

Dry köprüsünden tekrar Nehrin kuzeyine geçip, 2.el pazarı ve resim galerisini arkamızda bırakıp şehrin ikinci büyük bulvarı olan Agmashenebeli bulvarına doğru ilerliyoruz. Agmashenebeli bulvarı birkaç mahalleyi içine alan bir ucundan diğer ucuna araçla gidilebilen ve tarihi binaları ve dükkânları ile şehrin iki büyük bulvarından biri.
Tiflis’te yerleşim zaman içerisinde şehrin batısına doğru kaymış. Kura (Mtkvari) nehrine paralel uzanan iki ana caddesi üzerinde nehrin kuzeyinden ve güneyinden ilerlemiş. Bu gelişme içerisinde sanatın şehre ne kadar hâkim olduğu çok rahat fark ediliyor. Gürcistan’da özellikle Tiflisliler için sanatın ayrı bir önemi var. Başta Maksim Gorki, Anton Çehov ve Puşkin olmak üzere uluslararası sanatçılar ve kendi yetiştirdikleri Şota Rustavelli, Kostova gibi sanatçılar Tiflis’e sanatı bulaştıran ve vazgeçilmezi yapan yazarlar.
Bu yazarların içinde en önemli kişilerden biri de gençlik yıllarını geçirenve “Acı” anlamına gelen Gorki takma adını bu şehirde alan Maksim Gorki. Gorki, Tiflis’in arka mahallerinde sefalet ve acı içinde yaşarken yazmaya başlamış. Demiryolu işçiliği de yaptığı bu şehirde yazılarını sürekli Tiflis’in arka mahallerinde sefalet içinde yaşayan insanları konu almış.

Tiyatro ve buna paralel sinema sanatı Tiflis için sanat dalları arasında en önemli yere sahip olan sanat dalı. Bunu Agmashenebeli bulvarındaki Tiyatro ve Sinama müzesinden, gösterişli Apollo sinemasından ve Müzikal merkezi binasından anlayabiliyoruz. Günümüzde oldukça uzun olan bu bulvarda çok sayıda yeni nesil kafeler, lüks mağazalar, restoranlar, bankalar ve tarihi binalar yer almakta.

Günün her vakti kalabalık olan caddenin sonlarına doğru Dinamo Tiflis’in dev stadının köşesinden Kral Tamar köprüsünden Kura nehrinin güneyine geçiyoruz. Geçer geçmez Heroes meydanına ulaşıyoruz. Bu bölgede Sirk, hayvanat bahçesi, dev spor kompleksleri ve üniversiteler var. Onların arasından Kostova caddesinden geziye başlama noktamız olan Özgürlük meydanına doğru devam ediyoruz. Amirani sineması, Blue Manastır kilisesi ve St Loane Kilisesi geçip köşesinde Rose parkının bulunduğu şehrin en işlek meydanlarından biri olan Rustaveli Meydanına geliyoruz.

Meydan Rustaveli bulvarının ve Kostava caddesinin birleştiği yerde. Pandomim tiyatrosunun, sinema salonlarının, kafelerin, restoranların bulunduğu caddenin adını Gürcüler için çok önemli bir bir kişi olan Şota Rustaveli’nin adı konulmuş. 12-13 yüzyılları arasında yaşamış olan Şota Rustaveli, Gürcistan edebiyatının başlangıcı kabul ettikleri Vephistkaosani yani Kaplan Postlu Kahraman destanının yazarı. Gürcistan edebiyatının kurucusu kabul edilen Şota Rustaveli’nin ismini Gürcistan’da her yerde duymak mümkün.
Rustaveli ve Özgürlük Meydanı arasındaki Rustaveli bulvarına Tiflis’in kalbi diyebiliriz. Bulvar, sizi hayal dünyasının en güzel yerlerine götürecek mimaride ve zenginlikte. Her birinin ayrı görkemi ve ince işçiliği içeren Binalar arasında Opera ve Bale tiyatrosu, State galeri, Rustaveli Tiyatrosu, Tiyatro ve sinema üniversitesi, Kashueti Kilisesi, Tseretli müzesi, Rustaveli Sineması, Ulusal kütüphane, Ulusal Müze, Sanat müzesi, Parlamento binası ve çok sayıda küçüklü büyüklü, kilise ve tiyatro binası bulunuyor.


Tiflis’in çoğu yerinde sıkça görülen sokak satıcılarını, Rustaveli bulvarının o görkemli binalarının yarattığı tarihi ve kültürel atmosferi içinde kaldırım kenarlarında da görmek mümkün. Dibindeki görkemli binaya aldırmayan sokak satıcıları yere açtıkları bezler üzerinde birçok şey satıyorlar. Fakat bir fark var. Satılan şeyler arasında yerde milletin ayaklarının dibinde satılmayı hak etmeyecek kadar güzel yağlı boya tablolar ve pahalı ürünler var.

Rustaveli bulvarındaki canlılığı ve ihtişamı sindire sindire Özgürlük meydanına, yani son durağımıza geldiğimizde yaklaşık 15 kmlik yürüyüş rotamızı tamamladık. Güneş Tiflis dağlarının arkasında geçtiğinde biz de Tiflis gece hayatı keşfine enerji depolamak için hostelde biraz dinlenmeye gittik.


Gürcistan’ın gece hayatı denince ilk akla gelen yerlerden biri Gürcü restoranları. Biz de Hostelden çıkıp Rusteveli bulvarında bir Gürcü restoranına giriyoruz. Masasından duvarlarına, komple her şeyin ahşap olduğu restoranda gürcü müzikleri eşliğinde Gürcü yemekleri yedik. Gürcü mutfağında hamur işi yemeklerinin ağırlıklı olduğu gibi çömlekte et ve şarap da bol miktarda tüketiliyor. Sürahide ev yapımı şaraplar her dükkânda, kafede ve restoranda satılıyor hem de litresi 3 liraya kadar düşüyor. Fiyatına göre köpek öldüren olduğu sanılmasın. Hafif ekşimsi güzel bir tadı var. Hal böyle olunca su yerine şarap içiliyor.

Yemekten sonra Rose revolution meydanının arkasındaki barların bulunduğu kafelere doğru yürüdük. Mevsimin kış ve saatin geç olduğu için çok kalabalık yoktu. Çok sayıda modern kafe ve Tai masaj salonlarının bulunduğu cadde kalabalık zamanlarında eminim çok güzel olur.


Geceyi sonlandırmadan, Gürcistan’ın gece hayatının bir bölümü oluşturan Casinolardan birkaç tanesine gittik. Oldukça gösterişli ve ışıl ışıl olan casinolar bir birleri ile lükslük yarışında. Buradaki casinolarda Kıbrıs’ta ki gibi yemekler, atıştırmalıklar, alkollü ve alkolsüz her türlü içecek bedava değil. Sadece alkolsüz ve sıcak içecekler bedava.