Bu gün Bangkok’ta son günüm. Sıra Bangkok’un modern yüzünü keşfetmeye geldi. Sabah 9’da otelden çıktığımda aslında yürümeye niyetliydim fakat tuk tukları görünce son bir kez binmek istedim.


Bangkok’un modern yüzünü görmeden önce uğrayacağım bir tapınak ve bir çiftlik var. İlk konuştuğum tuk tuk şoförü ile fiyatta anlaşamadık. 300 baht diyor. Zaten adamın biraz garip olduğunu konuşmanın ilk başında anlamıştım. Ben “şu tapınağa gideceğim. Kaça götürürsün?” diye soruyorum. Adam bana “orası uzak ne yapacaksın orada?” Diyor bir de haritasını çıkartıyor. Bana çevredeki tapınakları gösteriyor.

İkincisi ile 200 bahta anlaştık. Burada kesinlikle ilk dedikleri fiyat gerçek fiyat değildir. Aynı bizim turistlere uyguladığımız taktikler uygulanıyor. İllaki bir pazarlık payı bırakıyorlar. Benim gibi pazarlık yapmayı sevmeyen biri olsanız bile en azından son fiyatını sorun, mutlaka indirecektir.

Yaklaşık yarım saatlik yolculuktan sonra Wat Traimit’e yani diğer adı ile Altın Buda’ya geldik. 5,5 ton ağırlığı ile dünyanın en büyük Altın Buda’sı. Giriş 40 baht. Fotoğraflarını çektikten sonra yürüyerek yılan çiftliğine doğru devam ettim.

Yılan çiftliği benim tahminlerimin çok uzağında kalan bir yer. Ben daha yılanla iç içe her yerin yılan kaynadığı bir yer bekliyordum. Bir hastaneden içeri giriyorsunuz. Hastanenin arka bahçesini çiftlik yapmışlar. İç ve dış alanı var. Bütün her yeri gezmek yarım saat sürmüyor. Giriş de 200 baht. Hastaneye yardım yapmış oldum. Ben girdiğimde oditoryumda yılan tanıtımı varmış. Girdim. Taylandlı doktorlar yılanları tanıttılar. Neyse ki sonlarına gelmişim de çok sıkılmadım. İçeriyi dışarı gezip hemen çıktım. Ben yaptım bir hata siz yapmayım.


Oradan hemen yanındaki Kral 6. Rama heykelinin bulunduğu Lumphini Parkına gittim. Mekan olarak Bangkok’un iş merkezinin içinde bulunan park, çevresindeki şehir kalabalığı içinde çok güzel bir nefes alma alanı olmuş.



Parkta yürürken, ortadaki göletin kenarında olağan dışı bir kıpırdanma dikkatimi çekti. Bir akıntı ya da bir balık değil. Yavaş yavaş yanaşıp o kıpırdanmanın ne olduğunu çözmeye çalışırken, yoldan geçen bir Tayland’lı kadın beni uyardı. Eliyle yanımda çimleri gösteriyor. Döndüm baktım ki ben suyun içinde ne var diye bakınırken bir tanesi çıkmış yanıma kadar gelmiş. Bir semender. Bunlar insanı öldürür mü? Süründürür mü? Bilmem ama oradan yavaş yavaş uzaklaşırım. Nitekim öyle de yaptım. Bir süre sonra bir boy büyüğü çıktı karşıma. Daha sonra daha da büyüğü. Bu sonuncusunun boyu benim kadar vardı. Parkın her yerinde bu hayvanlardan var. Sanırım zararlı değil ki böyle serbest bırakmışlar.



Parktan çıkınca kendimi bir anda modern Bangkok’un içinde buldum. Gökdelenler, dünyanın en lüks otel zincirleri, özenle şekil verilmiş refüj çalışmaları, tertemiz kaldırımlar ve takım kıyafetli adamlar, bize bambaşka bir Bangkok sunuyor. Burası tapınakların olduğu Bangkok’tan çok farklı. İlk olarak Central World diye bir alış veriş merkezine girdim. Zaten girmem ile çıkmam neredeyse bir oldu. İçeride dünyanın en pahalı markaları var. Değil dükkana girmek vitrine yaklaşılmıyor. Bu güne kadar hiç Louis Vuitton, Dior ya da Mushi Mushi ihtiyacı duymadım. Eğer sizin böyle bir ihtiyacınız var ise Central World tam yeri.



Bangkok’da alışveriş merkezlerinin çoğu Siam diye bir semtte toplanmış. Küçüklü büyüklü onlarca market yan yana dizilmiş. Hepsi de yürüme mesafesinde. Central World’un biraz ilerisinde Bangkok’un ilk alışveriş merkezi olan Siam Center’ın yanına ek yapılarak Asya’nın en büyük alışveriş merkezi olan Siam Paragon’a girdim. Burası da oldukça lüks bir yer. Burada da çok vakit kaybetmeden. Bodrum katında Asya’nın en büyük akvaryumu olan Ocean World’a gidiyorum. Giriş 950 baht. Pahalı olması beni biraz düşündürdü fakat beraber yüzdüğüm balıkları tekrar görmek istediğim için girmeye karar verdim.



Ocean World gerçekten çok güzel bir akvaryum. İçeride her türlü deniz canlısı yaşıyor. Çok büyük köpek balıkları, gece parıldayan denizanaları, rengarenk balıklar görülmeye değer. Beni en çok etkileyen geçen hafta beraber yüzdüğüm balıkları, mercanları, deniz hayvanlarını tekrar görmem oldu. Şimdi o suları düşünüyorum da gerçekten akvaryum gibiymiş. Köpek balıklarının olduğu dev akvaryum da çok güzeldi. Mekan karanlık, koltuklar çok rahat, önünde dev balıklar yüzüyor, bir de güzel yavaş bir müzik koymuşlar. İnsan izlemeye başlayınca uykusu geliyor. Ben şahsen biraz uyumuşum. Akvaryumdan çıkarken verdiğim paraya değdiğini düşünüyorum. Akvaryumun yanında bir de Madame Thousadde Mumya Müzesi var. Buraya girmedim.


Siam Paragonun, köşesinde MBK diye bir alışveriş merkezi var. Burası da Asya’nın sayılı büyük AVM’lerinden biri. İçerisi uçsuz bucaksız görünüyor. Buranın fiyatları daha alınabilir ve daha yerel mağazalar var. Her katı ayrı bir sektörden oluşmuş. Ben direk 4. Katına elektronik bölüme çıktım. İnanılmaz büyük ve kalabalık.


BMK’dan çıktığımda saat dördü bulmuştu. Yolum uzun olduğu için Khaosan Road’un yolu tuttum. Khaosan caddesine vardığımda bir kahve molası verdikten sonra otele döndüm.

Kaç gündür az uyuduğum için çok uykum var ama önce biraz Khaosan Caddesi turu ve yemek var. Bir Thai mutfağında şişte değişik et çeşitleri yedikten sonra saat 11gibi otele dönüp yattım.

