Boracay’da son günüm. Nasıl geçireceğime karar veremiyorum. Bu ada nasıl bırakılır onu hiç biliyorum. Yeni ülkelerin, yeni şehirlerin heyecanı ile Boracay’ı bırakmanın hüznü arasında gidip geliyorum.


Her gün yaptığım gibi denize gittim. Oradan, alacaklarımı almak için çarşıya çıktım. Yol üstünde sıradaki meyve olan Ananasın suyunu içtim. Tropikal meyveleri sevenler için burası gerçekten bir cennet. Özellikle hindistan cevizi, ananas, mango ve muzun her halini yiyebiliyorsunuz. Suyunu, buzlu kokteylini, taze taze kendisini, hatta pişirdiklerini bile gördüm. Ben özellikle tropikal meyvelerin suyunu bol bol içtim. Taze yerken favorim ananas, suyunu içerken favorim hindistan cevizi. Ek olarak portakal suyu da var. Ama aralarında en pahalı ve lüks olan portakal suyu.

Kendime bir tişört beğenemediğim için saat üçü buldu. Bu gün sırada Ilig Iligan plajı vardı. Ona geç kaldım. Ben de yaklaşık bir saatlik yürüme mesafesindeki yeri tricycle ile gitmeye karar verdim. 150 pezo karşılığında götürüyor. 20 dakikalık mesafeden sonra plaja vardık. Plaj 2. büyük plaj ama kumsalı o kadar güzel değil bomboş. Kumsal bakir de kalmamış. Yarım kalmış inşaatlar var. Bir kaç tekne ve tekneleri tamir etmekle görevli uyuyan işçiler var. Bu plajda da Puka plajında olduğu gibi denize yakın resifler var. O yüzden burada da çok fazla balık varmış.



Bu arada tricycle’ı kullanan Fernando ile ayaküstü konuşmaya başladık. İlk başta beni beklemesini, ne zaman döneceğim belli olmadığı için reddettim. Sonra kumsal çok cezbedici görünmeyince beklemesini istedim. Ayaküstü sohbete başladık. Ferando doğma büyüme Boracay’lıymış. Halinden işinden çok mutlu. Tek sıkıntılarının çok olmasa da geldi mi tam gelen tayfun. Onun dışında tsunami hiç olmamış. Arada bir de 4-5 büyüklüğünde deprem oluyormuş. O da çok etkilemiyormuş. Zaten Boracay, konumu bakımından çok güvenli bir noktada özellikle okyanusa bakan çevresini hep büyük adalar çevrelemiş. Bir kaç sene önce Boracay’ı şiddetli bir tayfun vurmuş. Bütün ağaçlar devrilmiş. Komşularının evleri hep yıkılmış. Fakat onların evi yıkılmamış. Annesi evin sağlamlığına çok dikkat ettiğini gülerek anlatıyor. Üstüne düşen ağaç büyük olmasına rağmen ev ayakta kalmış.

Fernando, konuşmasını çok seven, güler yüzlü ve gözlerinin içi parlayan biri. Yaklaşık yarım saat konuştuk. Sonra benim fotoğraflarımı çekti ve geri döndük.

Deniz kıyısında bir Filipin restoranına girdim. Yemeğin adını unuttum ama Manila’da yediğime benzer bir şeydi. Pilav, yumurta ve balık. Zaten her öğünde yumurta ve pilav sabit.


Bu gün son günüm olduğu için bu akşamüstü güneşin batışını çekmeyeceğim. Bizzat denize girip batışını denizden izleyeceğim. Hostele gidip giyinip attım kendimi denizlere.

Şans ya en güzel batışını da bu gün yaptı. Havada bir tek bulut yoktu. Güneş demlik poşetin çaya girişi gibi yavaş yavaş denizin içine daldı.
Sonrasında yolculuk günü hazırlıkları için hostele döndüm ve hazırlıklarımı yapıp yattım. Yarın yine yolculuk, yine sınır, yine gerginlik.
Şunu eklemeden geçmek olmaz Boracay’da aklınıza gelebilecek her türlü su, doğa sporları ve eğlence aktivitesi mevcut. Dalışların her türlüsü, parasaling, yelken, kiteboard, tekne ile ada turu, balık beslemek için dalış, helikopter turu, at turu, atv, dağ motoru turları, kaya tırmanışı, bisiklet turları, golf imkanı ve bunlara benzer sürüyle aktivite var.