İlk ve tek Tokyo dışı gezimiz için sabah erkenden yola çıktık. Japonya’ya gelmeden önce üçümüzün de planlarında bir gün, Kyoto’ya, bir gün Fuji dağına, bir gün Kamakura’ya gitmek ve Tokyo’nun hepsini gezmek vardı. Ama Tokyo için bir haftalık bir sürenin çok kısa bir süre olduğunu geldiğimizde öğendik. Tokyo çok büyük bir şehir. Zira tek Tokyo bile o sürede yetmez. Hadi yetti diyelim. Tokyo dışına çıkmak hem biraz zor hem de pahalı. Biz de gidişi en rahat ve Tokyo’ya en yakın yer olan Kamakura’yı keşfetmeye karar verdik.
Tokyo tren istasyonuna gittik. Tokyo’nun metro ağı gibi karışık bir de banliyö ağı var. Banliyö tren haritasını aldık. Ve Kamakura’ya giden trene bindik. Bilet 1000yen. Yolculuk yaklaşık bir saat sürdü.

Kamakura, Tokyo’nun güneyindeki Kanagawa bölgesinde en çok turist çeken yerlerden biri. 40’a yakın Budist tapınağı ve Şinto mabedi var. Bir de Pasifik Okyanusunun eşsiz güzellikteki kıyısı.


Trenden iner inmez bizi uzun bir yol karşıladı. Yolda sağlı sollu hediyelik eşya dükkanları dizili. Normal de bu dükkanlara bakarak ilerleyen bir kişi bir gününü bu dükkanlarda harcar. Biz devam ettik. Amacımız doğruca Amida buda heykelinin bulunduğu Kotoku-in tapınağına gitmek. Yaklaşık 1,5km sonra meşhur tapınağa geldik. Giriş 150 yen. Tapınağın girişinden hemen sağa dönünce 13,35 metre boyunda 120 ton ağırlığında dev bir buda heykeli gelenleri büyülüyor. Dünyanın en büyük ikinci buda heykeli tüm dinginliği ile oturuyor. Çevresi çok kalabalık. İbadet yapanlar, fotoğraf çekenler var. Bu buda heykelinin ne zaman yapıldığı bilinmiyor ama tsunamiden dolayı çok zarar görmüş ve restore edilmiş. İçine giriş 20 yen. İçinde çok bir şey yok ama gelmişken girmekte fayda var.




Tren istasyonunda, Kamakura turistik haritasından almıştık. Haritayı inceledikçe ve şehirde gezdikçe gözlerimize inanamadık. Burada o kadar çok gezilecek yer ve yapılacak şey var ki. Okuduğumuz gezi kitaplarının hepsinde burası için sadece bu heykelden bahsettiği için biz de buraya yarım gün ayırdık. Fakat buraya keyfini çıkartarak en az 5 gün ayrılır. Dediğim gibi 40’a yakın Budist tapınağı ve Şinto mabedi var. Sokaklar cıvıl cıvıl ve çok güzel. Parkları tam bir Japon tarzında bir de pasifik okyanusuna bakan plajları var. Gezi kitapları burayı gerçekten çok hafife almış.
Video

Bizim rotamızda ikinci olarak Hase-Dera Shrine var. Oraya gittik. Giriş 200 yen. Buranın bahçesi tipik Japon bahçesinin en güzel örneğini sergiliyor. Bahçenin içinde mabetleri, mağaraları, okyanus manzarası seyir terası ve bambu koruluğu var. Bir saatimizi burada geçirdik.








Oradan okyanusa doğru ilerledik. Yol üzerinde yerlerde tsunamide kaçacağımız yerler gösterilmiş. İnanılmaz güzel plajda ayakkabılarımızı çıkartıp kumsalda yürüdük. Yürürken devasal deniz kabukları topladık. Pasifik okyanusunun tadını çıkardık.




Saat 3’e yaklaşıyordu. Bizim yarım günlük Kamakura planını değiştirip tam gün yaptık. Akşam hava karardığında Tokyo’da döneceğiz. Plajdan çıkıp ünlü iki caddesi olan Komachi dori ve Wakamiya-ohji dori’ye gittik. Bunlar iki paralel cadde. İkisinin birleşme yerinde Kamakura’nın en büyük Şinto mabedi olan Tsurugaoka Hacimango Shrine var. Komachi doriden gittik. Bu caddede de sağlı sollu dükkanlar var. Zaten Japonlar alış veriş işini çözmüşler. Ben hayatımda bu kadar çok mağazayı, bu kadar çok alışveriş yapan insanları ve bu kadar ürün çeşitliliğini görmedim. Japonya’da alışveriş çılgını bir kişi hiç bir yere adım atamaz. Bütün tatilini dükkanlarda geçirebilir. Her yerin girişinde çıkışında hediyelik dükkanlar var. Neyse biz mabede ilerledik. Yüksekçe bir yerde. Ziyaretimizi yaptık fotoğraflarımızı çektik artık hava kararmaya başladı. Bu sefer diğer yoldan istasyona döndük.







Bir saatlik yoldan sonra Tokyo’ya vardık. Oradan Asakusa’ya gittik. Artık hava iyice karardı. Biraz Asakusa’da dolaşıp bir şeyler yedik ve oradan otele döndük.