Bu gün erkenden kalkıp Ueno’ya yürüyerek gittik. Ueno’dan daha önceki günlüklerde bahsetmiştim. Oldukça büyük bir yer. Bütün Ueno’yu bir günde bitiremeyiz ama olduğu kadar gezeceğiz.

Parkta ilk olarak Bentendo Tapınağını ziyaret ettik. Japonların diğer tapınakları gibi bu da küçük bir yer. Oradan parkın içinden kiraz ağaçları arasından yolumuza devam ettik. Eğer mevsim ilkbahar olsaydı bu kiraz ağaçlarının çiçekleri mükemmel bir manzara yaratacaktı. Bu mevsimde çiçek de yok, kiraz da yok. Sadece yeşilliği var.


Oradan Toshogu Shrine’a gittik. Burası Japonların asıl dini olan Şinto’nun ibadet yeri. Şinto Japonların, Budizm gelmeden önce inandıkları bir din ya da bir felsefe. Bu hala tartışma konusu. Genel olarak, doğanın komple bir tanrı olduğuna inanıp doğayı kutsal saymak. Budizm gelince Şinto ile Budizm birbirine karışmış ortaya değişik bir inanç çıkmış.



Oradan parkın ortasındaki hayvanat bahçesine geldik. Giriş 600yen. İçeriye girer girmez herkesin merak ettiği, hayvanat bahçesinin maskotu pandaların kafesleri karşımıza çıkıyor. Hayvanat bahçesinde akla gelebilecek her hayvan yaşıyor. Sürüngenlerden, kanatlı hayvanlara, vahşi hayvanlardan, çok minik hayvanlara kadar her çeşit var. Bahçe düzenlemesi çok güzel. Bahçedeki ağaçlar ve peyzaj çalışması ayrıca dikkat çeken bir güzellik. Çok çeşitli bölümler yapmışlar örneğin gece yaşayan hayvanları görmek için mağara konseptinde yerlere girip çok az ışıkta hayvanları görebiliyorsunuz. Çok minik vitrinler var onların içinde çok küçük canlıları görebiliyorsunuz. Bir de işin güzel tarafı hayvanların yaşadığı yerlerin gerçek hayatta yaşadığı yerlere çok benzemesi. Kafeslerin ve cam vitrinlerin içinde bitkisinden ağacına, doğal akarsuyundan göletine her şeyi yapmışlar.







Hayvanat bahçesi çok büyük değil gibi görünüyor ama gezmemiz 5 saatimizi aldı. Akşamüstü 4 gibi hayvanat bahçesinden çıktık. Şimdiki durağımız feribot gezisi. Tokyo’nun ortasından geçen en büyük nehri olan Sumidagawa nehrinden feribot seferleri var. Turistik olanların son seferini kaçırmışız. Biz de tarifeli bir feribota bindik. Gece ışıkları altında Tokyo’nun içinde feribot ile dolaştık. Bir saatlik bir yolculuktan sonra Shiodome semtine geldik. Marinada biraz dolaşıp nehir kenarında yürüdük.




Akşam çok geç olmadan metro ile Shibuya semtine gittik. Burası da Tokyo’nun ışıl ışıl gece hayatının olduğu yerlerden biri. Sanki bütün Tokyo buraya toplanmış gibi bir insan kalabalığı var ortalıkta. Shibuya’nın içinde Takeshita diye bir caddeye gittik. Orası bütün garip kıyafetler giyinen gençlerin dolaştığı bir cadde. Mağazalarda da doğal olarak garip kıyafetler satılıyor. Sokakta dolaşan insanların kıyafetleri o kadar değişik ki, günlük hayatta giydiği kıyafet mi yoksa kostüm mü anlaşılmıyor. Saçlar, makyajlar zaten hepsi ayrı bir dünya.





Akşam yemeğimizi Shibuya da yedik. Yine enteresan bir Japon restoranı. Yemekler güzeldi ama bizim asıl sevdiğimiz Saki isimli garsonumuzdu. Biz hayatımızda böyle güler yüzlü böyle sempatik bir garson ile ilk defa karşılaştık. Bize yemek sonrası sürpriz bile hazırlamış.



Saat 10 gelirken biz yemeğimizi yedik ve metro ile otele döndük.