Lviv’de 3 gün kaldıktan sonra tren ile Kiev’e geçtik. Tüm eski sovyet ülkelerinde olduğu gibi Ukrayna’da da tren en yaygın ulaşım aracı. Altı kişilik kompartımanda sadece ikimiz olduğumuz için çok rahat bir yolculuk yaptık.


Kiev’de geniş yollarıyla devasa binalarıyla tam bir başkent havası var. 3 milyon gibi az bir nüfus olmasına rağmen oldukça kalabalık görünüyor.


Sayısız müzeleri, Kiliseleri, heykelleri olan Kiev’e gelmeden önce ilgi alanınıza göre liste çıkartmakta fayda var.


The Motherland anıtı ve müzesi, 2. Dünya savaşı müzesi önde gelen yerlerden. Ukrayna, tarih boyunca bir taraftan Nazi Almanyası’ndan diğer taraftan Sovyet Rusya’dan çok zarar görmüş.



Ukrayna ülkelerle yapılan şavaşların yanında bir de nükleer santral ile uğraşmış. 1986 yılında Sovyetlerdeyken Çernobil’de patlayan santralin yarattığı etkiler insanı şok ediyor. İnsan eliyle meydana gelen dünyanın en büyük felaketinde yüzbinlerce kişi öldü ve bundan dolayı ölmeye de devam ediyor. Kiev’de bununla ilgili çok güzel bir müze bulunuyor.



2014 yılında başlayan eylemlerin 6. Yılı kutlamarına denk geldik. Rus yanlısı hükümeti devirmek için toplanan Avrupa Birliği yanlısı halkın 6 ay süren direnmeleriyle başarıya ulaşmaları oldukça kanlı oldu. Euromaidan olarak gecen eylemler, yoğun olarak Bağımsızlık anıtının bulunduğu Nezalezhnosti Meydanında geçmiş.


Bütün bunların yanında Saint Sophia’s Katedrali, Saint Michael’s Golden Dom Manastırı, Dormition Katedrali, Saint Andrew’s Kilisesi Kiev’in önemli ibadethanelerinden.



Kiev’de açık havada restoran bulmak imkansız restoranlar genelde içi görünmeyen kapalı alanlarda ya da zemin katlarında. Her türlü ülkenin mutfağının bulunduğu Kievde ağırlıklı olarak Gürcü yemekleri var.


Yoğun tempoda geçen yolculuğumuz Kievde ayrılıyor. Göksel, Lviv’e dönüp Antalya’ya uçarken ben de Minsk’in yolunu tutacağım.

Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.