9 ülkeyi kapsayan Balkan Turunun ilk durağı Ukrayna’nın en avrupalı şehri olan Lviv oldu. Lviv, batının en doğusundaki, doğunun da en batısındaki şehir olarak anılıyor.


Sabiha Gökçen’den iki saatlik bir yolculuktan sonra Lviv Havaalanında pek de hoş olmayan bi sürpriz ile karşılaştık. Gümrük kontrolündeki kadın polis bizi polis kontrol odasına gitmemizi istedi. Biz orada beklerken Suriyeli bir adam küçük kızıyla yanımıza geldi. Ardından bir Türk derken kadın erkek genç yaşlı, Ukrayna vatandaşı olmayan herkes yanımıza geldi. Kontrol noktasının önünde sıraya girdik. Teker teker sorguya alındık. Öncelikle uçak rezervasyonu ve dönüş bileti sordular. Daha sonra paramıza baktılar ve parmak izi derken ikinci sırada olmamıza rağmen bir saat sonra ülkeye hoş olmayan bir giriş yaptık. İşin en ilginç tarafı da havaalanında gördüğümüz bütün polislerin ve diğer görevlilerin hepsinin kadın olması ve üstüne birde herbirinin birbirinden güzel olmasıydı.


Lviv okuduğum kadarıyla Ukrayna’nın en modern şehri. Zaten bu da şehre girer girmez anlaşılıyor. Şehir baştan aşağı süslenmiş. Gerek Avrupa’dan, gerek sovyet kültüründen çok etkilenmiş. Her iki ķüĺtürün mimarisi görülüyor. Ermeni, Yahudi, Rus ve Ukraynalınıya ev sahipliği yaptığı için şehirde bol miktarda ermeni kilisesi, katolik kilisesi, ortodoks kilisesi, sinagog bulunuyor.


İbadethane dışında Lviv’de bir çok ilgi çekici yer var. Opera ve Bale Tiyatro binası Ukrayna’nın en gösterişli tiyatro binası. Binanın içi dışından daha gösterişli. Oldukça uygun fiyatlarda çok çeşitli gösteriler sergileniyor. Bizim zamanımıza uygun bir gösteri bulup izleme şansı bulamadık. Gelmeden internetten bilet alıp uygun bir gösteri bulabilirsiniz Bunun dışında kukla tiyatrosu, özel tiyatrolar Ukrayna’nın kültürü hakkında fikir veriyor.




Lviv’de kahve ve çikolata kültürü çok gelişmiş. Her köşe başında ufak, her sokakta büyük kahve dükkanları var. Bunlardan bir tanesi de kahve dükkanını fabrikaya çevirmiş. Bir taraftan kahve verirken diğer taraftan da nasıl yapıldığını müşterilere sergiliyor. Çikolata da buna benzer. Her yerde çikolata satan dükkanlar görmek mümkün. Bir de beş katlı çikolata dükkanı varki görenleri hayran bırakıyor. Çok fazla çikolata sevmeyen biri olarak benim bile ağzımın suyu aktı.




Lviv ‘de ziyaret edilmesi gereken yerler çok olmasına rağmen bütün turistik hayat old town denilen merkezde geçiyor. Bir ucundan diğer ucuna yarım saatlik yürüme mesafesinde olan merkezde sıkı bir yürüme ile bir günde bitirebilirsiniz.



Toplamda üç gün kaldığımız Lviv’i çok sevdim. Tam anlamıyla süslü bir şehir. Mimarisinin, sokakların ve heykellerinin güzelliği halkının güzelliği ile yarışıyor.



Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.