Çanakkale Boğazı’nın başında olmasından dolayı stratejik konumu ile tarih boyunca önemi hiç yitirmeyen Lapseki’de rüzgardan dolayı iki gün kaldık. Lapseki, şehitlikleri, Osmanlıdan kalma camileri ve türbeleri ile ünlü bir yer. Lapseki’deki turumuzdan sonra Piri Reis’in memleketi olan Gelibolu’ya geçtik. Piri Reis denizcilik başarılarının yanına yazdığı denizcilik kitapları ve çizdiği haritalarla denizcilik tarihinin en önemli denizcilerinden biri. Özellikle çizdiği haritalar dönemin en teknik ve doğru haritaları olarak kabul edilir.
Gelibolu, Lapseki’nin hemen karşısında boğazın Avrupa tarafında oldukça gelişmiş bir yer. Merkezindeki büyük balıkçı barınağı Gelibolu’ya çok güzel bir hava katıyor. Piri Reis müzesine girmek istedik fakat müzeyi kapatmışlar. (Çanakkale’deki Piri Reis müzesinin de kapatılması çok üzücü.) Biz de Gelibolu Savaş müzesine gittik ve Lapseki’ye geri döndük.
Çanakkale Boğazı’nın başından beri akıntının az olduğu Asya tarafından ilerledik. Artık Avrupa tarafına geçme zamanı geldi. Sabah 6 gibi Lapseki’den kürek çekmeye başladık. Normalde Çardak’a doğru gidip oradan karşıya geçecektik ama devasal gemilerin yarattığı yoğun trafiğin azaldığını fark ettik. Önümüzden geçen iki büyük geminin ardından Gelibolu’ya doğru kürek çekmeye başladık. Şansımıza trafiğe yakalanmadan 2 saatte karşıya geçtik. Gelibolu merkezindeki doğal limanda bir süre mola verip yola koyulduk.
Artık turun üçüncü denizi olan Marmara Deniz’ine girmiştik. İki denizi geride bırakıp üçüncü denizde kürek çekmeye başladığımızda karşı rüzgar artmıştı çok ilerleyemeden Hamzakoy koyuna girmek zorunda kaldık. Saat 12 gibi plaja çıkıp kenarda çadırımızı kurduk. Bayramın birinci günü olduğu için plaj oldukça kalabalıktı.
Ertesi gün güneş doğarken kürek çekmeye başladık. Deniz durgundu fakat boğazın akıntısı az da olsa kendini hissettiriyordu. Solumuza ayçiçeği ve buğday tarlalarını alıp Çanakkale il sınırından çıkıp Tekirdağ il girdik. Yol üzerinde hiç bir yerleşim yeri yoktu. İnce kumsal ve tarlalar sahil boyunca devam etti. Saat 2 gibi Kızılcaterzi köyüne vardık. Plaja çıkıp çadırımızı kurduk. Buranın plajı da bayram dolayısıyla kalabalıktı.
Geç saatlere kadar eğlenen gençlerin arasında yarım yamalak bir uykudan sonra sabah 6’da kalkıp kürek çekmeye devam ettik. Aynı tarla ve ince kumsal şeridinden ilerleyerek çok da uzak olmayan Şarköy’e vardığımızda saat 11’e geliyordu. Yol boyunca 3-4 knot karşı esen rüzgar Şarköy’e vardığımızda daha da şiddetlendi. Şarköy girişinde denize giren inekleri, tatil sitelerini geçip merkezdeki limana vardık. Limanın hemen arkasındaki denizkızı heykelinde fotoğraf çekip plaja yanaştık. Plaj o kadar kalabalıktı ki iğne atsan yere düşmez kıvamında. İrfan’ın tanıdığı Vedat abi, kendisi Antalya’da olmasına rağmen bizi evinde ağırlamak istedi. Plaja çıkıp eşyaları toplayıp hemen plajın arkasındaki Vedat abi’nin evine vardığımızda saat 2’ye geliyordu. Kendisi Antalya’da olmasına rağmen bizi Şarköy’de ağırlayan Vedat abiye çok teşekkür ederiz.
Biraz dinlendikten sonra Şarköy Haber gazetesi sahibi Nuri abi ile buluştuk. Çekim yapıp röportaj verip bir süre Şarköy’ü gezdik. Akşamüstü Eski iş yerinden arkadaşım Ümit Yılmaz ile görüştük. Saatlerce eskiden yeniden sohbet edip ayrıldık.
Şarköy bu bölgede en güzel plajın olduğu ve şarapçılığı ile tanınmış bir yer. Yaz olduğu için bütün yazlıkçılar akın etmiş. Neredeyse 24 saat uyumayan bir yer.
Kemal Amcamdan gelen özel istek üzerine biraz da sağlık durumumuzdan bahsedeceğim. Tur boyunca biraz kas, biraz parmak ağrısı ve bol miktarda sinek ısırığı yarası dışında hiç bir sağlık problemi yaşamadık. Biraz halsiz kaldığımız durumlarda suda eriyen aspirinlerden içtik. Üst üste günlerce kürek çektiğimiz zamanlarda parmaklarımızda ve kollarımızda oluşan ağrılar da dinlendikçe geçiyor. Sineklere yem olmaktan başka yapacak bir şeyimiz yok.