Bu günkü gezi rotamda 2 semt var. Shiodome ve Ginza semtleri. 10 gibi otelden çıkıp direk Shiodome’a gittim. Shiodome’da çok dolaşmayacağım. Sadece Tokyo Tower ve Zojoji Tepmle’ı göreceğim.
Akabanebashi metro istasyonundan inince hemen karşınıza bütün ihtişamı ile Tokyo kulesi görünüyor.



Tokyo kulesi, 1958 yılında yapılmış. 333 metre yüksekliği ile dünyanın en uzun çelik kulesi. 4 bin ton ağırlığında. Görünüşünden de anlaşılacağı gibi Paris’deki Eyfel kulesinden esinlenilmiş. Giriş ücreti 820 yen.
Hemen kulenin yanında da Jojoji Tapınağı var. Bu tapınak parkın içinde olmasına rağmen Tokyo’daki çoğu tapınak gibi gökdelenlerin arasına sıkışmış kalmış.


Zojoji Tapınağı, Tokyo’nun en önemli Budist tapınağı. 1393 yılında yapılmış. Daha sonra yanlarına eklemeler olmuş. İlk yapılan ana tapınak 3 defa yangından hasar görmüş. Tekrar aynısı yapılmış.


Ben girdiğimde bir ayin vardı. Ayini biraz izledim. İki nokta dikkatimi çekti. Birincisi Tokyo’daki gördüğüm tapınaklar diğer ülkelerdeki tapınaklara benzemiyor. Son derece tertipli, düzenli, temiz. İnsanın içini açıyor, çıkası gelmiyor. İkinci bir nokta ise kapıda, yok fotoğraf çekme, yok şortla girme, yok başını kapat diye duran biri yok. Buraya isteyen herkes istediği kıyafetle giriyor. Şortlusu, terliklisi, başı açığı, kapalısı, fotoğraf çekeni çekmeyeni. Bana da doğru olanı bunların yaptığı gibi geliyor. İnsan üstü bir gücün, yüce bir varlığın evine geliyorsun. Evin sahibi o kadara yüceyken senin şortunla başınla çok ilgilenmez sanırım. Kaldı ki sen ona duyduğun saygıdan geliyorsun. Gerisi aradaki komisyoncuların teferruatı. ( Yine gezi yazısı dışına saptım. Sürçü lisan ettiysem affedin.)



Tapınaktan sonra yürüyerek Tokyo körfezine gittim. Bu sefer baya bir yürüdüm. Gezide ilk okyanusumu gördüm. Büyük okyanus. Tam gördüm sayılmaz aslında. Tokyo körfezi biraz içeride kalmış ama olsun.




Oradan şehrin alışveriş kalbinin attığı Ginza semtine yürüdüm. Burası Nişantaşı’nın yaklaşık 10 katı büyüklüğünde ve dünyanın en pahalı markalarının gökdelenleri var. Sokaklar insan seli. İki saat kadar burada dolandım. Sonra tekrar Asakusa’ya döndüm.




Bu sefer metrodan çıkmasını öğrendim. Meğer benim aldığım küçük bileti girişte yuvaya sokunca geçtikten sonra kapının bir köşesinden veriyormuş. Ben onu almadan gittiğim için sıkıntı yaşıyormuşum. Geçerken biletimi aldım. Çıkışta da okuttum. Rahat rahat geçtim.



Şimdi oteldeyim. Yazıyı yayınlayıp yatacağım. Yarın erkenden kalkıp hava alanına gideceğim. Gün uzun geçecek.
“Tokyo 2/10/2014” üzerine bir yorum