Moskova defterini kapatıp Kazan defterini açmak üzereydim ki Moskova defterine yazılacak son bir aksilik daha yaşadım. İki gün önceden biletimi almış huzur içinde Moskova tren istasyonunda trenimi bekliyordum. Tren geldi. Vagonumu buldum. Kalkmasına 15 dakika kala kapıdaki biletçi kadın bileti kontrol etti ve vagona girdim. Bir de baktım benim oturacağım yerde bir kadın oturuyor. Kadın Rusça ben Türkçe başladık konuşmaya. Doğal olarak anlaşamayınca vagon görevlisi geldi. Benim çıkmamı istedi. Benim gözler yerinden fırladı. Hala ben sorunun ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Bilet tarihinin ve koltuk numarasının doğru olduğunu iddia ediyorum. Derken biri bana trenin kalkış saati olan 00:15’in 15ini gösterdi. Telefondan tarihe baktım. Tren bal kabağına dönüştü. Saat 12yi geçmiş ve 29 Ağustos olmuştu. O anda treni dün gece kaçırdığımı fark ettim. Trenin kalkmasınıa 10 dakka kaldı. Vagondan indim. 20 kiloluk çantayı sırtladım, depara başladım. Koşa koşa istasyonun öbür ucundaki bilet satış ofisine gittim. Tarzanca derdimi anlattım. Kadın hemen biletimi kesti. 1600 rubleye aldığım bileti çöpe attım. Yerine 2800 rubleye yeni bilet aldım. Bilet biraz pahalıya mal oldu ama yapacak başka bir şeyim yoktu. O saatte tekrar hostele gidemezdim.Trenin kalkmasına beş dakika kala bu sefer trene doğru koşmaya başladım. Ben vagonu bulduğumda tren kapıları kapanıyordu. Kendimi içeri attım. Tren hemen hareket etti.

Trende genel yerinde yer yoktu. Yerim, biraz daha pahalı olan 4 kişilik kompartımandaydı. İçeri girdim. İçeride genç karı koca çift vardı. Ben geldiğimde onlar yatmışlardı. Ben de yataklardan birine yattım. Sabaha kadar uyuya uyuya yolculuk yaptım. Sabah erkenden karı koca trenden indiler. Koca kompartıman bana kaldı.



Bir buçukta Ahmet ve arkadaşı beni almaya geldiler. Ahmet’le Kıbrıs’dan sonra Kazan’da karşılaşmak çok garip oldu. Ahmet beni en son Lefkoşa’da hava alanına bıraktı, şimdi Kazan tren istasyonundan alıyor. Ah Ahmet ne çektin benden 🙂
Eve gidip eşyaları koyduk. Yağmur başlasa da biraz dinlenip şehir turuna çıktık.
Akşamüstü gün batarken, bir iş adamın özel olarak yaptırdığı 4 inancın ibadethanesinin yan yana bulunduğu bir mabede gittik. Dünyada başka bir örneği olmayan bu mabedin içinde sinagog, cami, kilise ve Budist tapınağı bulunuyor. Ayrıca kilise de Ortodokslar, Katolikler, Evangelistler ve Protestanlar için ayrı bölümler var. Doğal olarak Kazanlılar, din adına birbirini kesenlerin olduğu bir dünyada böyle bir hoşgörü Mabetlerinin olmasından dolayı gurur duyuyor.



Şehir turu bittikten sonra akşam eve gittik.
Akşam yemeği yanında rakımızı içtik ve eskiden yeniden saatlerce sohbet ettik.
Kazan, Özerk Tataristan Cumhuriyetinin başkenti. Rusya’nın üçüncü büyük kenti. Ben Kazan’ı görmeden önce bu kadar büyük bir kent olduğunu tahmin etmiyordum. Müslümanların ve Ortodosklar’ın kavga dövüş yapmadan yaşadığı güzel bir şehir. Tam şehrin ortasından geçen ve Volga’nın bir kolu olan Kazanka nehri şehre ayrı bir hava katıyor. Kazanka da Rusya’daki diğer nehirler gibi çok geniş. Nehirden çok bir göl görünümünde ve çok kıvrımlı.




Video

Ertesi gün öğlene doğru uyandık. Ahmet’in arkadaşı Metin bizi ünlü Raifa Manastırı kompleksine götürdü. Kompleksin içinde şapel, Holy trinity Katedrali, Baş melek onuruna ve Raifa Belfry onuruna yapılan kiliseler bulunuyor. Kazan’da camiler ve kiliseler genelde mavi ve yeşil çatılı oluyor. Rusya’nın diğer yerlerine göre daha renkli bir şehir. Bir de şu dikkatimi çekti. Ortodoks kiliseleri, Katolik kiliselerine göre daha temiz, ferah ve insanın içini açıyor.




Manastırdan sonra Kazanka’nın yanında kahve içtik, yürüyüş yaptık. İki gün yağan yağmurdan sonra hava yumuşamıştı. Tam da güneş batarken bol bol fotoğraf çektim.


30 Ağustos, Türkiye’de olduğu gibi Tataristan’da da bayram. Sovyetler birliği dağıldığı sırada Tataristan da özekliğini kazandı. Her 30 Ağustosu büyük bir coşkuyla kutluyorlar. Nehrin kenarını genç yaşlı bütün Kazanlılar doldurmuş. Bir yerde konser veriliyor. Bir yerde eğlenceler yapılıyor. Saat onda büyük bir havai fişek gösterisi ile gece son buluyor.


Biz de havai fişekten sonra şehrin en canlı caddesi olan Bauman caddesine gittik. Dolaştık, kahve içtik. Eve gittimizde saat iki olmuştu. Güzel bir Ermeni konyağı ile gece son buldu.

