Sanırım buralara sonbahar geldi. Ama Antalya sonbaharı da değil, ciddi ciddi kışa dönük bir sonbahar. Hava komple bulut kaplı, biraz yağmur 11 derece, biraz da rüzgar eklenince şartlar biraz zorlaşıyor. Şortlarımı tişörtlerimi çantaya koyup uzunları çıkardım. Bakalım kısaları ne zaman çıkartacağım.
Gezi programından Norilsk’i Sibirya’nın üstündeki şehri çıkardım. Hem oraya gitmek için yabancıların özel izin alması gerekiyormuş hem de orada şu an hava sıcaklığı 5 derece. İki hafta sonrasını düşünmek bile istemiyorum. Geziye geç başladığım için böyle bir iptal bekliyordum. Sorun değil. Sibirya’nın güneyinden rotama devam edeceğim. Umarım daha soğuk görmeden sıcak bölgelere geçebilirim.
Bu gün ilk olarak yazarların evlerine gitmek istedim. Gogol, Tolstoy ve Puşkin’in evleri. Hiç birine gidemedim. Puşkin’in evini bulamadım, Gogol ve Tolstoy’un evleri de kapalıydı. Herkesin gittiği müzeler dışında özel bir müzeye gitmek isterseniz size tavsiyem gelmeden önce açık olduğu günleri internetten öğrenin. Kaldı ki özel şartları varsa onu da öğrenin. Mesela ben iki defa Gogol’un evinden döndüm ama neden döndürüldüğümü bilmiyorum. Müze görevlileri açıklama yapmak için uzun uzun konuşmaya başlıyorlar. Uzun uzun Rusça konuşmaya başladıklarında en iyisi mekânı terk etmek:)

Edebiyat gezisinden sonra daha önce şortlu olduğum için giremediğim Kurtarıcı İsa Katedrali ( Cathedral of Christ the Saviour)’ni gezmeye gittim. 1883 yılında Rus ve Bizans tarzında 45 yılda tamamlanan katedral, Stalin bu Katedralin Yenine en üstünde Lenin’in heykelinin olduğu devasal bir anıt bina yapmak istiyormuş. katedral yıkılıp yerine bina dikmek için inşaat başladığında Almanlar, Rusya’ya girmiş. Bundan dolayı yapılamamış. Daha sonraki süreçte halk katedralini geri isteyince Katedral eskisine bağlı kalınarak 1994 de 6 ayda tekrar yapılmış. Katedral iki katlı muazzam bir büyüklükte. Gezilmeye değer yerlerden biri. İçeride çoğu yerde olduğu gibi fotoğraf çekmek yasak.

Öğleden sonra Aytaç aradı. Anna’nın bizi götürmek istediği bir park ve saray varmış.
Tsaritsino Parkı, Moskova’nın güneyinde alabildiğine büyük parklardan biri. Aytaçlar’la Tsaritsino metro durağında buluştuk. Park da durağın biraz ilerisinde, pazarı geçtikten sonra. Başladık yürümeye.




Park aslında 18.yüzyılda Çariçe 2. Ekaterina için yapılan sarayın bahçesi. Parkın içinde saray dışında kocaman bir göl, yüzlerce hektar büyüklüğünde orman ve sarayın diğer binaları yer alıyor. Bir de devasal bir fıskiye var ki ben hayatımda o kadar büyüğünü görmedim. Biz oradayken bakımdaymış, havuz kuruydu.



Parkta gezerken zaman zaman yağmur şiddetini arttırdı. Biraz ıslanarak park gezimizi bitirdik.
Oradan doğruca Yine Moskova’nın güneyinde Anna’ların evinin oradaki Azerilerin restoranına gittik. Azeri usulu kebap yedik. Bizim bildiğimiz kebaplara benzemiyordu ama tadı mükemmeldi. Yemeği yedik kalktık derken vakit epey geç oldu. O gün Anna’larda kaldım.


Ertesi gün öğlene doğru kalktık. Anna işe gitmişti. Aytaç’ın hazırladı süper bir omletle kahvaltı yaptık ve düştük yollara. Öncelikle, bana Kazan bileti almak ve Aytaç’ın elektronik biletini onaylatmak için tren istasyonuna gittik. Moskova’da dört tane tren istasyonu var. Her yöne ayrı istasyon çalışıyor. Bizimkiler Komsomolskaya metro durağındaki istasyonlardan biri. İstasyona geldik. Yine kimse İngilizce bilmiyor, yine her yer kiril alfabesi. Resimlerle, tarzanca anlaşarak 3 saatte işimizi hallettik. 28 ağustos akşamı Kazan’a doğru yola çıkıyorum.






Daha sonra Arbat’a geldik. Hediyelikçilere bakındık. Ortalıkta dolaştık derken. Akşam oldu. Aytaç’ı Gum’a bıraktım, vedalaştık. Bana gezimin Moskova durağında gezi arkadaşlığı, tercümanlık ve rehberlik yapan Anna ve Aytaç’a sonsuz teşekkürler. Umarım en kısa amanda tekrar görüşürüz.
Oradan hostele gittim ve direk yattım.