15 saatlik şehirlerarası yolculuk ve 2 saatlik şehir trafiği ile toplamda 17 saatlik otobüs yolculuğu sonunda Moskova’nın ortasında indim. Başladım yine hostel aramaya.

Şehirlerde ilk inişim biraz sıkıntı oluyor. Sırtımdaki 18 kilo çanta, özellikle büyük şehirlerde daha da çok sıkıntı yapıyor. Moskova’ya hazırlıklı gelmeme rağmen yine dolaştım yollarda. Direk metroya atladım. İstediğim durağa gittim ama hostel bulamadım. En sonunda bir taksiye atladım. Döndük dolaştık bir yer bulduk. Meğer indiğim durağın 20 metre ilerisindeymiş. Neyse taksiye 500 ruble vereceğim varmış.


Hostele gittim beni almadılar. Rusya’ya girerken Kıbrıs’a girerken verdikleri gibi bir kağıt vermeleri gerekiyormuş. Bana vermediler. Hostel ısrarla büyük elçiliğe ya da polise gitmemi söylüyor. Saat 4 olmuş. Yorgunluktan ölmüşüm ta bir de oralara gidemezdim. Başka bir hostel buldum. Direk aldılar beni. Hem de bu hostel öncekinden daha güzel. (Hostel Moscow 444)
Yerleşip duş alıp bir kaç saat dinlendim. Akşamüstü, İstiklal caddesine benzeyen, Eski Arbat adında bir caddeyi baştan sona gezdim. Bir şeyler yedim. Döndüm hostele yattım.

Moskova’da fark ettim ki binlerce kilometreyi çok kısa sürede gelmişim. Yorulmuşum. Sabah kalkarken biraz zorlandım. Moskova da uzun süre kalacağım için bol bol da dinleneceğim.
Gece Moskova’ya yağmur yağmış. Sabah uyandığımda yerler ıslak, hava da bulutluydu. Havanın ısınmasını dileyerek şort tişört düştüm yollara.


Kaldığım yer tam Moskova’nın merkezinde. Kızıl Meydana 10 dakika yürüyüş mesafesinde. Direk Kızıl Meydana gittim. Maalesef Kızıl Meydanda tören olacakmış. Koca meydanın ortasını kapatmışlar. Yanlarından yürünüyor.


Direk meşhur soğan çatılı katedral olan Saint Basil’s Cathedra’e gittim. 250 rubleye içini dolaştım. Oradan tekrar Kızıl Meydana çıktım. Kızıl Meydan o kadar büyük ki boş boş ortalık ta dolaşmak bile vakit alıyor. Benim de acelem yok. Dolaştım durdum ortalıkta. Meydan da girilecek daha çok yer var ama hepsine bu gün girmeyeceğim.

Meydanda dolaştıktan sonra eskiden beri çok gitmek istediğim büyük şair Nazım Hikmet’in mezarına doğru yola çıktım.
Mezarı zor bulurum diye düşünüyordum ama çok rahat buldum. Mezara şöyle gidiliyor; Sportivenaya metro durağında inip sağa doğru yürümeye başlayınca büyük bir bina çıkıyor. O binanın dibinden düz devam edince hemen karşınıza Novodevichy mezarlığı çıkıyor. Novodevichy mezarlığı hep ünlülerin yattığı bir mezarlık. Gerek Rus büyükleri gerekse Nazım Hikmet’in yaptığı gibi ülkesinin bağnaz zihniyetleri yüzünden Moskova’ya gelip burada ölen aydınların yattığı bir mezar. Mezar da her ülkeden insanın mezarı var. Aynı zamanda Rus büyükleri de burada yatıyor. Boris Yeltsin, Gogol ve Antov Çehov benim ilgimi çekenlerden. Nazım Hikmet’in mezarı, mezarlıkta merkezi bir yerde. Mezarlığa girdiğimde nazım Hikmet’in vasiyeti aklıma geldi. Vasiyetine göre gömülmek istedi yer buralardan çok farklıydı. Şöyleydi Nazım Hikmet’in vasiyeti;

NAZIM HİKMET’İN VASİYETİ
Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,
ölürsem kurtuluştan önce yani,
alıp götürün
Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni.
Hasan beyin vurdurduğu
ırgat Osman yatsın bir yanımda
ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp
kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda.
Traktörlerle türküler geçsin altbaşından mezarlığın,
seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu,
tarlalar orta malı, kanallarda su,
ne kuraklık, ne candarma korkusu.
Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz,
toprağın altında yatar upuzun,
çürür kara dallar gibi ölüler,
toprağın altında sağır, kör, dilsiz.
Ama bu türküleri söylemişim ben
daha onlar düzülmeden,
duymuşum yanık benzin kokusunu
traktörlerin resmi bile çizilmeden.
Benim sessiz komşulara gelince,
şehit Ayşe’yle ırgat Osman
çektiler büyük hasreti sağlıklarında
belki de farkında bile olmadan.
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
– öyle gibi de görünüyor –
Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani…
1953, 27 Nisan
Nazım Hikmet’in mezarını buldum. Uzun zamandır buraya gelmek istediğim için çok heyecanlıyım. Ve sonunda gelmiştim. Buradaki mezarlar hep süslü, heykelli güzel mezarlar. Nazım Hikmet’in mezarından güzel mezarlar var ama hiç birinde O’nun mezarında ki kadar çok çiçek ve sevgi dolu mektuplar yok. Herkes ona sevgi dolu mesajlar yazmış. Nazım Hikmet’in mezarının önünde ise sevgilisi Vera’nın mezarı var. Vera’nın vasiyeti, Nazım Hikmet’in yanına gömülmekmiş. Fakat yer olmadığı için yakılıp küllerini Nazım Hikmet’in mezarının yanına koymuşlar.



Vasiyetinde ki gibi hep memleket toprağında gömülmek istemiş ama nasip olmamış. Bunun üzerine sevenleri ona Türkiye’nin dört bir yanından avuç dolusu memleket toprağı getirmiş. Ben hazırlıksız geldiğim için Antalya toprağı getiremedim ama kucak dolusu sevgi bıraktım.
Mezarlığı ararken Aytaç ve Anna ile tanıştım. Aytaç, Anna’nın yanına gelmiş gezmeye. Mezarlığı beraber gezdik. Derken mezarlık dışında da beraber dolaşmaya devam ettik. İkiside çok iyi ve kafadar insanlar


.


Mezarlığın yanında büyük bir park var. Parka doğru gittik. Parkın içinde Manastır, kilise ve gölet var. Saatlerce dolaştık. Oradan biraz yüksekte şehir manzarası olan Moskova Üniversitesine gittik. Dünyanın en büyük üniversitelerinden biri. Bol bol yürüdük, fotoğraf çekindik. Daha sonra metroya atladık ve geri döndük.

Bu arada Moskova’da metro çok gelişmiş. Metro ile her yere gidilebiliyor. Bir binişlik 40 ruble. Daha çok alırsan daha ucuza geliyor.