Bu seferki yolculuk Konyaaltı sahili ile Beldibi’nin girişindeki dereye kadar olacak. Kuzenle sabah erkenden Konyaaltı sahilinin başından yola çıktık.

Koca şehir gözünde küçülüp ufacık olurken, denizden aldığın huzur artıyor. Bir süre sonra garip bir sessizlik tamamen maviye boyanıyor.

Deniz tahminlerinin söylediği rüzgardan daha az bir rüzgar var. Rüzgar şiddetini kadınlar plajını geçtikten sonra biraz arttırdı ama yine de kano için hala ideal.




Asıl manzara Konyaaltı plajının düzlüğü geçip Beydağlarını sağımıza aldığımızda başlıyor. Karayolundan araba ile gelip geçerken görmediğimiz bir sürü plajın önünden geçmek, dik yamaçların, ormanlık alanların manzarasını seyretmek, kürek çekmenin yorgunluğunu unutturuyor.



Bana en çok sorulan sorulardan biri şişme kanoların mı yoksa fiber kanoların mı daha iyi olduğu. Öncelikle şunu söylemekte fayda var. Her kanonun kullanım amacına göre iyi yanları kötü yanları var. En iyi kano kullanım amacına en uygun kanodur.
Bendeki kano Tribot’un itiwit2’si. Taşıması bakımından ve iç hacminin geniş olmasından dolayı aldım ve çok memnunum. Hızı fibere göre yavaş ama çadırdan, erzağa, güneş panellerinden, tuluma kadar her ihtiyacımı çok rahat taşıyabiliyorum. Su üstündeki dengesi de oldukça iyi. Ayrıca delinme tehlikesi çok düşük.


Küçük koylarda, plajlarda durarak 9 saatlik bir yolculuktan sonra nihayet kamp alanına geldik.

Burada da misafirimiz var. Arkadaş bütün kamp boyunca bizi yalnız bırakmadı. Biz de onu aç bırakmadık.



Akşam üzeri güneş batarken bize de iyice yorgunluk çöküyor.

Ne kadar yorgun olsak da kamp ateşi olmadan olmaz.

Video: