Tayfun sıkıntısı ile geçen günlerden birini yaşadım. Dışarıda, başlayan yağmur hala devam ediyor. Öğlene kadar Hiroşima ile ilgili belgeseller izledim. Gezinin en güzel taraflarından biri bu oluyor. Bir yer ile ilgili bir belgeseller izleyip, hemen olayın olduğu yere gidip, canlı canlı yaşıyorsun. Ben de belgesellerden sonra Barış Müzesine tekrar gittim. Giriş 50 yen. Sanırım, herkes gelsin, isteyen tekrar görsün diye ucuz yapmışlar.

Yarı ıslak bir şekilde müzeye girdim. Tam sakince, sindire sindire gezeyim derken bir baktım. Öğrenci grubu müzeye akın ediyor. Hepsi üniformalı. Muhtemelen toplu okul gezisi. Öğrencilerin sonu gözükmüyor. Başta biraz kızsam da sonra düşündüm; Kesin, bu müzede sergilenen kıyafetler, eşyalar bunlardan birilerinin dedesinin, büyük annesinin, büyük dayısının, büyük amcasının, büyük teyzesinin eşyaları. Bir yere oturup bekledim. Yaklaşık 45 dakikada öğrenci grubu önümden aktı geçti. Müze tekrar sakinleşti. Ben de gezime devam ettim.



İkinci gelişimde şunu dikkat ettim. Müzede sergilenen bütün eşyalar çocuklara ait. Genelde şehirde de çocuklara karşı duyulan bir önem var. Bomba tabi ki yaşlı genç herkesi etkilemiş ama savaşla uzaktan yakından hiç bir alakası olmayan çocukların etkilenmesi insanı daha bir derinden yaralıyor. Dünyaya en etkili barış mesajını verebilecek kişiler çocuklar.
Müzeden çıkınca kendimi kapalı bir çarşıya attım. Japonların meşhur atari salonu ve casino karışımı yerlerinden birine girdim. 5 katlı bir eğlence merkezi. İçeride inanılmaz bir gürültü ve ışık var. Birinci kat tamamen para atıp oyuncak yakalamaya çalışılan makinelerden var. Her türlü oyuncağı yakalayabiliyorsunuz. İkinci kat atari salonu, üçüncü kat bildiğimiz slot makinesi, dördüncü kat araba yarışı falan olduğu oyunların katı, son kat ise x box’ın garip hareketlerle oynanan oyunlarının olduğu kat. İçerisi oldukça kalabalık. İşin enteresan tarafı bu casino gibi eğlence merkezinde hep çocukların olması.

Akşam üstü kapalı çarşıdan çıktım. Bir restoranda tempura yedim. Sonrasında hava kararmadan hostele döndüm. Burada ki hostel ek oda olarak klasik bir Japon apartmanında daire ayarlamış. Ben de orada kalıyorum fakat tek bir sıkıntım var. Yatak dışında bütün oda Japonların boyuna göre ayarlanmış. Özellikle başlarda tuvalete girerken her seferinde kafamın tepesini girişin üstüne çarptım. Sonuçta hem kafamın üstünde bir tepecik oluştu hem de tuvalete girerken eğilerek girmesini öğrendim.
Ertesi gün tam hesapladığım gibi tayfundan iz kalmadı. Sabah 8de çıktım dışarıya. Öncelikle bir sonraki gün havaalanına nasıl gideceğimi araştırdım. Oradan Hiroşima istasyonuna geçip Miyajima Adasına nasıl gideceğimi sordum. Bugün gün boyu Japonların kutsal adası olan Miyajima Adasında vakit geçireceğim. Japon demir yollarından bileti 590 yene aldım, feribot bileti de içinde. İstasyon biraz karışık. Bir oraya koştur bir buraya koştur treni ararken. Baktım benim gibi oraya buraya koşturan bir Fransız kız var. Tanıştık. Bu sefer ikimiz koşturmaya başladık. Neyse trene bindik. 20 dakika sonra hat değiştiriliyormuş. Bir sağa bir sola tekrar koşturduk. Bu sefer gerçekten karışıktı. 20 kişilik bir turist grubu olduk. Hangi trene bineceğimizi tartıştık. Meğer istasyon dışına çıkıp başka bir raylı sistem ile devam edecekmişiz. Biz grup olarak bindik trene. Bu sefer tren feribotun kalktığı yere kadar gitti.

Oradan 10 dakikalık bir feribot yolculuğu ile Miyajima adasına vardık. Ada Japonlar için kutsal bir ada. 30’a yakın Şinto mabedi ve Budist tapınağı var.


Adaya adım atar atmaz sizi geyikler karşılıyor. Her yerde geyik var. Tabelalarda da uyarmışlar. Yiyecekleri, kıyafetleri ve kağıtları yemeğe çalışıyor. Kağıttan kasıt bilet ve harita. Gözümle gördüm bir kaç kişinin haritasını yemeğe çalıştı.

Adanın merkezine doğru giderken meşhur torii karşıma çıktı. Bu torii Itsukushima mabedinin torii’si. İlk bakışta deniz de yüzüyormuş gibi ya da denizin içinde bir felaket sonucu kalmış gibi görünüyor fakat torii’nin orada oluş sebebi farklı. Japonlar adayı kutsal saydıkları için ibadet için gelenler adaya adım atmasın diye torii’yi denizin ortasına yapmışlar.



Ada mükemmel bir yürüyüş parkuru. 535 mt yüksekliğinde Misen Dağına tırmanış yolları var. Tırmanmak istemeyenler için teleferik de yapmışlar ama ben adanın sağından tırmanmaya başladım. Dik bir parkur. Tabelalarda bir buçuk saat yazıyor. Ben, Çin’de ki gibi teleferiğe yönlendirmek için yapmışlar sandım.



Fakat kısa tapınak ziyaretleri ile tırmanış bir buçuk saat sürdü. Dağın tepesinde inanılmaz bir manzara ile karşılaştım. 360 derece her yer görülüyor. Bir tarafta Japon adaları, bir tarafta Hiroşima, diğer tarafta Miyajimaguchi çok güzel görünüyor.


Tepede bir süre dinlendikten sonra dağın diğer tarafından inmeye başladım. Bu parkur diğer taraftan daha zor.

Yaklaşık 4 km çıkış, 4 km inişle beraber 8 km parkuru deniz kenarında bitirdim. Arada Fransız kız ile karşılaştım. Ayak üstü nerelere gidip neler gördüğümüzü konuşup yollarımıza devam ettik.




Hediyelik eşya satan yerlerde dolaştım. Burada bile her türlü şeyin çikolatasını, kekini, yemeğini, süs eşyasını yapmışlar. Bir ahtapot ve yaprak şeklinde yapılmış buranın meşhur keklerinden yedim. Limana doğru yöneldim.




Oldukça yorgunum. Dört gözle Hiroşima’ya varmayı istiyorum. Bir feribot firmasının biletini sordum. Direk Hiroşima’ya gidiyormuş. Fiyatı 2000yen. Döndüm diğer feribota. 180 yene feribot bileti aldım karşıya geçip 260 yene tren bileti aldım. Yavaş yavaş Hiroşima’ya gittim.


Bir saatlik yolculuktan sonra dinlenince yine kanım kaynadı. Hiroşima Atomic Dome durağında indim. Son bir kez Hiroşima sokaklarında dolaşarak hostele döndüm.
Şimdi bir taraftan yazıyı yazımı yazıyorum. Diğer taraftan Japonlarla, Japonya -Brezilya hazırlık maçını seyrediyorum. Japonlarla dediğim iki kadın. Meğer bunlar içinde top olan her sporu seviyorlarmış. Deli gibi bütün maçları takip ediyorlarmış. Hop oturuyorlar hop kalkıyorlar. Şu an 4-0 Brezilya önde. Ben de teselli ediyorum. Üzülmeyin biz de böyle çuvallarız.