Kıbrıs tarihi, Anadolu’dan ayrılıp ada olduktan sonra Afroditin doğumuyla başladı. Adanın stratejik konumunun öneminden dolayı bitmek bilmez macerası bu günlere kadar devam etti. Yakın tarihe kadar bir çok medeniyetin yaşadığı adada son dönemlerde yönetim Osmanlı’dan İngilizlere, İngilizler’den de Rumlara ve Türklere geçti. Şu an tüm dünya ve Rumlar tek bir yönetim olarak kabul etse de adada Rumlardan ve Türklerden oluşan iki yönetim var.
Ada her ne kadar kumar cenneti gibi gösterilse de aslında bu kadar çok medeniyetin bıraktığı miraslardan oluşan açık hava müzesine daha çok benziyor. Nüfusu ve yüz ölçümü olarak biraz küçük olsa da gezilip görülecek çok yeri var.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Başkenti Lefkoşa olmak üzere, Mağusa, Girne, Güzelyurt ve İskele’den oluşan beş ilçeden oluşuyor. İlçe diyorum çünkü KKTC’ de il yok ilçe var.
LEFKOŞA: Hava alanından ülkeye giriş yaptığınızda batıya doğru giderseniz uçsuz bucaksız Mesarya ovasından Lefkoşa’ya ulaşabilirsiniz. Adanın sadece bu kısmını görenler ada da hiç yeşillik olmadığı kanaatına varacak ama diğer yerleri görünce buranın istisna olduğunu anlayacak. Lefkoşa Kuzey Kıbrıs’ın en büyük şehri ve dünyada en son bölünen başkenttir. Bir çok tarihi yapıları bir arada görebileceğimiz Girne Kapı, Lefkoşa’nın en turistik yeridir. Adanın dokusunu oluşturan sarı taşlarla yapılmış bir çok kilise, bedesten, han, sütun ve tarihi evleri ile güzelliği insanın aklını başından alıyor.

Girne Kapısında, Osmanlılardan kalma Büyük Han, sonradan camiye çevrilip Selimiye Camisi olan St Sophia Katedrali, St Nicholas Kilisesi, Venedik sütunu, mutlaka uğranılması gereken yerler arasında. Zaten bu yerlere gitmek için dar sokak aralarından geçerken kendinizi açık hava müzesinde hissedeceğiniz için daha çok hoşunuza giden yerler bulma şansınız oldukça fazla. Ayrıca meraklısı için üç yer daha var görülmesi gereken. Birisi Selimiye Camisinden elli metre geride Lokmacı sınır kapısı, Arap Ahmet bölgesinde güney kesimini çok rahat görebileceğiniz park ve son olarak O parkın karşısındaki tampon bölge. Ara bölgeye Ledra palas sınır kapısından girip hiç bir ülkesi olmayan bir kafede mola verebilirsiniz. Girne Kapısında doya doya, bol bol fotoğraf çekerek tam iki gününüzü ayırabilirsiniz. Bu gezi sırasında surlar içinde Mevlevi müzesi, Arabahmet mahallesi, Lüzinyan evi, Saçaklı ev gibi küçüklü büyüklü birçok yeri gezebilirsiniz.

Girne kapısından çıktıktan sonra adanın en meşhur gezi caddesi olan Dereboyu’na uğramakta fayda var. Dereboyu Caddesi bir çok mağazanın yanında çok güzel kafelerin olduğu kalabalık bir cadde. Ayrıca bu cadde üzerinde bir de meşhur Barbarlık müzesi yer almakta. Barbarlık Müzesi, kanlı Noel diye adlandırılan, Rumların noel gecesi Türkleri katlettikleri evlerden birisi. Binbaşı Nihat İlhan’ın evi olan müze, kendisinin olmadığı bir aralık günü baskın yapılmış ve çocukları ve eşi katledilmiş. Evde hala onlardan kalan eşyaları ve mermi isabetinden kırılan eşyaları görmek mümkün.
GİRNE: Kuzey Kıbrıs’ın en turistik yeridir. Türk askerleri 1974 yılında çıkartmayı Girne de bir koyda yaptığı için her tarafta Barış Harekatı ile ilgili müzeler burada. Bunun yanında küçük ama çok güzel plajları ile yaz ayları en kalabalık nüfus oluyor. Girne Daracık sokakları ile sıcacık atmosferi ile tipik bir Akdeniz kıyı şehri. Kapalı Maraş’ın kapanması ile kuzeyin tatil merkezi olma yolunda hızla ilerlemiş ve günümüzde en turistik yer olmuş.

Girne’de çok fazla gezilecek yer var. En batıdan başlarsak, Hıristiyanlığın bir mezhebi olan ve dünyada sadece bir kaç bin tane kalan Maronitlerin son derece sevimli Koruçam köyü var. Köyde hem gezebilir hem de Kıbrıs’ın meşhur küp kebabını yiyebilirsiniz. Hemen köyün yanında Mavi Köşk diye bir müze var. İtalyan kökenli Rum bir avukat ve mafya babası olan Paulo Paolides tarafından 1957 yılında yaptırılmış. O dönemde insanın ağzını açık bırakan teknoloji kullanmış ve Köşkün her detayını özenle düzenlemiş. Mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer.


Girne’nin Batısından doğusuna gelirken merkeze gelmeden önce Türk askerinin çıkartmada ilk çıktığı plaj ve Albay İbrahim Karaoğlanoğlu’nun karargah olarak kullandığı ve vurulduğu yer uğranması gereken yerler arasında. Barış harekatı ile tüm sorularına cevap bulacağınız ve o dönemi bir nebze olsun hissedeceğiniz en güzel müze orasıdır.
Girne merkeze vardığımızda bizi bambaşka bir dünya bekliyor. Kafelerin, dükkanların bulunduğu ara sokaklar ve Girne limanı insana insana tarif edilmez mutluluk veriyor. Limanın Hemen yanı başında ise yapımında üç medeniyetin katkısı bulunan Girne kalesi bulunmaktadır.

Girne’nin batısına doğru gidildikçe Bella Pais semti ve güney dağlarına tırmandıkça St Hilarion kalesi mutlaka görülmesi gereken yerlerden biridir.

Kalelerden bahsetmişken Kıbrıs’ı batıdan doğuya uzanan dağı olan Beş parmak dağlarının zirvesinde 3 büyük kale bulunmaktadır. Adanın stratejik konumunun öneminden dolayı medeniyetler çevreyi daha iyi görüp savunmayı güçlü tutmak için sağlam ve büyük kaleler yapmışlar. Bunlardan en güzel Girne – Lefkoşa arasında St. Hilarion kalesi, zirvede ki kafesi ile mumyadan yapılan canlandırma ile turistlerin büyük ilgisini çekiyor. Biraz daha doğuya gidildikçe Adanın en rüzgar alan yerine yapılan Bufevento kalesi ile karşılaşırız. Bufevento’nun anlamı da zaten rüzgar alan yer demekti. Bu kalede araç otoparkı ile kale arasına yürüyüş mesafesi biraz fazladır. o yüzden yürümeyi sevmeyenler pek bu kaleye gelmezler. Beş parmak dağlarının en doğusunda ise Kantara kalesi yer almakta. Kantara kalesi diğer kalelere nazaran biraz daha yüksekte kalır. Kalenin en tepesine çıkıp çevreyi seyretmek atmosferden dünyaya bakıyormuş izlenimi vermektedir. Bir de bu kalenin bulunduğu çevrenin zeytinyağı pekmezi ve balı çok meşhurdur.


Girne’den, Beşparmak dağlarından, barış harekatından bahsederken terk edilmiş tanktan bahsetmemek olmaz. Genelde turistlerin bilmediği ulaşımın zor olduğu bir yerdedir tank. Barış harekatı zamanında düşmanı sıkıştırmak için beşparmak dağlarının batı tarafından sıkıştırmak için dağın tepesinden hareket eden askeri birlikte bulunan tank yol üstünde bir mayına çarpar ve kullanılamaz duruma gelir. Arkasındaki ekip yolu açmak için tankı aşağıya iter ve tank orada öylece kalır. Arkasından şehir efsaneleri çıkar. Her sorduğunuz kişi size başka bir kahramanlık hikayesi anlatır.

MAĞUSA: Zamanında komple bütün adanın hatta Avrupa’nın en turistik yeriymiş Mağusa. Şimdi eski ününü korumasa da Kıbrıs’a gidildiğinde mutlaka görülmesi gereken yerlerden biridir. Hava alanından çıkınca direk doğuya doğru gidince karşımıza kocaman bir zafer heykeli ile karşımıza çıkıyor Mağusa.

Video:
Mağusa’da, Lefkoşa’daki gibi içinde kiliselerin, camilerin müzelerin bulunduğu büyük bir kale var. O kalenin girişinde içinde mumya canlandırmaların bulunduğu Canbulat Müzesi bizi karşılayan ilk müze. Kalenin merkezine gelince Namık Kemal meydanı bulunuyor. Namık Kemal meydanı turistlerin en çok ilgisini çeken yerlerden biri. Sağlı sollu hediyelik eşyaların satıldığı dükkanlar cafeler bu meydanın kalabalık tutuyor.

Mağusa deyince Namık Kemal anılmadan geçilmez. Muhalif yanı ve sivri diliyle gerçekleri yazanlar her dönem sıkıntı çekmeye mecburdur. Namık Kemal’de bunlardan birisi yazıları ve tiyatro oyunları ile şimşekleri üzerine çeken Namık Kemal Mağusa’ya sürgüne gönderilir. Uzun bir süre burada zindan da kalır ve en güzel eserlerini burada çıkartır. Namık Kemal meydanında, Namık Kemal müzesini ve zindanını görebilirsiniz.
Mağusa kalesinden sayısız tarihi eseri gördükten sonra kaleden çıkıp deniz kenarına doğru ilerlediğimizde karşımıza kanımızı donduracak bir yere gidiyoruz. 1900’lü yılların ortalarına doğru Avrupa’nın en ünlü plajı olan yer Barış harekatı zamanında kapatıldı. o günden bu güne hiç kimsenin yaşadığı bölge tüm soğukluğu ve savaş izleri ile görenlerin kanını donduruyor. Bu bölge ile ilgili daha detaylı fotoğrafları bu videodan bakabilirsiniz.
Mağusa’dan kuzeye doğru çıkıldıkça yolun solunda St. Barnabas manastırı adanın en önemli manastırların biri ve hemen yanında bulunan St. Barnabas ikon müzesi adanın en önemli müzelerinden biridir.
Biraz daha kuzeye gidildikçe Türkiye’de ki Efes antik şehrine benzeyen Salamis antik kenti bulunmaktadır. MÖ 11. yüzyıla ait olduğu söylenen kent oldukça büyük ve o dönem ait yaşam alanlarını gün ışığına çıkarmış. Yürüyüş yollarından, tiyatrosuna, hamamından, meydanına, hipodromuna kadar bir çok yapı halen durmaktadır.

Salamis harabelerinden kuzeye sağ tarafınızı denize vererek güzelim plajları geçerek Kapraz’a yanı adanın uç kısmına giderken İskele’ye ulaşırız.
İSKELE: İskele adanın adının bilinmeyen bir ilçesidir. Genelde burası adanın ucu olarak bilinir. Bu uç yaklaşık 80 km uzunuluğunda ve ucuna gittikçe küçülür. Bu alanda bol miktarda manastır ve kilise bulunur. Ayrıca buranın coğrafyası hiç bozulmamıştı. Küçük pansiyonları, butik otelleri doğaya zarar verilmeden doğal olarak yapılmıştı. Burada üç yer gezilmeden dönülmemesi gereken yerdir. Birincisi uca doğru ince kumuyla uçsuz bucaksız önümüze uzanan Altınkum plajıdır. Caretta carettaların gözde yumurtlama alanı olan plaj yaz aylarında oldukça turist çeken bir plajdır.

Karpaz’da Altınkum plajı geçince koruma alanına girersiniz. Orada adanın meşhur eşekleri arabanızı durdurur sizi karşılar. Girişten En ucuna kadar bir sürü eşek vardır. zamanında yaşlanmış iş görmeyen eşekleri buraya atarlarmış. Zamanla bunlar bur da neslini devam ettirmiş ve bu ucu kendilerine mesken edinmişler.

Karpaz, Rumlar için kutsal bir yer olarak sayılır. zaten nüfus olarak oldukça Rum yaşar ve ziyarete gelir. en önemli uğrak yerleri Apostolos Andreas Manastırı’dır. Buraası ibadete açık bir yerdir. her pazar ayinler yapılır.
Manastırdan yaklaşık beş yüz metre ilerde en uç noktaya yani zafer burnuna vardır. Zafer burnu Türkiye – Suriye – Lübnan üçgeninin tam ortasında kalır.
GÜZELYURT: Adanın son ilçesi Güzelyurt, çok turist çeken bir yer değildir. Burası narenciliği ile ün yapmış bir yerdir. Uçsuz bucaksız portakal, limon ve mandalina ağaçları Güzelyurt’u adanın en yeşil yeri yapmış. Vuni harabeleri, Aziz Mamas kilisesi Soli antik kenti ve arkeoloji müzesi gezilmesi geren yerler arasındadır.

Onur yolun açık olsun.
Kıbrıs gerçekten muhteşem bir yer ve insanıda çok iyi,karma kadın erkek plajlarda insanlar birbirlerine o kadar saygılılar ki, ama maalesef bizim ülkemizde bazı insanlarımız karma plajlarda kadınları çokça rahatsız ediyor, buda geçen benim yaptığım http://kadinlarplajiservisi.com/ adresinden servisle sarıyer kadınlar plajına gittiğim gibi insanları kadınlar plajına çekiyor. Halbuki hep beraber güzelliğin tadını çıkarmak varken.. Neyse kıbrıs ile alakalı bu güzel yazınızı görünce böyle bir anım depreşti :)) Daha çok bu şekilde şehir tatil yeri yazılarını merakla bekliyorum 🙂